19 Ekim 2010 Salı

Yeter Artık! Yönetim İstifa !

   
      15 senedir Galatasaray'ın hiçbir maçını kaçırmazdım. TV olmasa bile bir radyo bulur,maçları radyodan takip ederdim. Bu sene sahada o kadar kötü ve aciz bir takım var ki, maçları izlemek içimden gelmiyor. Samiyen'de ve deplasmanda sürekli madara olan bu takım beni gerçekten futboldan soğuttu. Eskiden sahada çok iyi top oynamasa bile mücadele eden ısıran,basan bir takım vardı. Şimdi sahaya bakıyorum , hangi takımın formasını giydiğinden habersiz olan o kadar çok oyuncu var ki. Galatasaray'ı bu hallere getiren en başta polat ve arkadaşlarıdır. Her iki kelimesi ,tünel,ışık,kar,zarar diyen bir başkan nasıl olur da başarıya endeksli bir futbol klübü yönetebilir? Nasıl olur da uyduruk bir şirket birleşmesini, 10 şampiyonluğa denk görebilir? Bu takım 2 senedir top oynamıyor, oynamaya bile çalışmıyor.Sahada birbirinden yeteneksiz ve gamsız futbolcularla alınan bu sonuçlara şaşırmamak gerekir. Hagi,feldkamp,skibbe,rijkaard gibi 4 teknik adamın hepsi gönderildi. Değişmeyen tek şey,florya ağası yeneteksiz Türk futbolcular. Ayhan, servet, mustafa, barış, sabri, gökhan, serdar gibi oyuncuların hiç suçu yok, tek suçlu hep teknik direktörler.Burda büyük bir yanlış var ve bu yanlışın sebebi yönetimdir. Galatasaray forması hiçbir zaman bu kadar ucuz olmamıştı. Şu gün yukarıda saydığım oyuncuları boşa çıkarsanız, 2.ligden bile zor talip bulurlar. 1 metre yanına pas atamayan, aldığı topu ayaklarından 1 metre açan, göstermelik pres yapıp gelen geçene eskortluk yapan oyuncuları kim ne yapsın. Servet efendi, Ankaragücü maçından sonra alenen, "ben teknik direktöre göre oynarım" diyor. Ulan sen kimsin? İşin kötüsü bu açıklamayı yapma cesaretini kendinde görebilmesi. Çünkü ona kapıyı gösterecek bir başkan yok,yönetim yok. Herkes kafasına göre hareket ediyor. Klüpte bir otorite yok. Bu klübün acilen yeni bir başkan ve yönetime ihtiyacı var. Çünkü bu anlayışla,bu  yönetimle olmuyor,olmayacak.

      Son dakika dedikosu takımın başına Hagi+hakan ikilisinin getirileceği yönünde. Hagi'ye olumlu bakabilirim ama hakan ne iş? Zaten takımda acayip bir yabancı düşmanlığı var ve hakan'ı getirmekle ip tamamen kalitesiz yerli futbolcuların eline geçicek. Umarım bu senaryonun hakan kısmı gerçekleşmez. Yapılacak ilk iş futbolculara yönelik kadro dışı bırakmalı büyük bir operasyonun gerçekleştirilmesi, ikincisi klübü az çok tanıyan otoriter bir teknik adamın klübün başına getirilmesi. Rijkaard için söylenecek çok birşey yok. Öyle süper teknik hatalar yaptığını hatırlamıyorum ama futbolcularla iletişimi iyi değildi. Aslında burda hata rijkaard'da değil, hocayı hoca yerine koymayan gamsız futbolcularda. Umarım Aslantepe'de bu futbolcuları izlemek zorunda kalmayız. Bunun için yönetimin sürekli suçu t.direktöre atma alışkanlığından vazgeçerek sorumluluğunu kabul etmesi ve acilen istifa etmesi şattır.     
    

20 Haziran 2010 Pazar

Tünel,Işık,Yönetim,Transfer

         
             Son 2 senedir yaşanan başarısızlıklarda ses çıkarmadı bu taraftar. En ufak bir serzeniş bile ihanet olarak algılandı yürüyen ayaklar tarafından. Bu klübün tarihinin farkında olmadan bu formaya layık görülenler bugüne gelmemizde en büyük etkendir. Bu takımın kaptanı, oyuncusu, çalışanı veya top toplayıcısı taraftara küsemez, taraftara küsme gücünü kendinde göremez. Çünkü burası Galatasaray Klübüdür. Sarı ile Kırmızı'yı benimseyen heyecanlı yürekler yani taraftarlar, iyi günde de kötü günde her zaman bu takımın arkasında olmuşlardır. Yeri gelmiş oyuncuları omuzlara almışlardır, yeri gelmiş oyuncuları ıslıklamışlardır. Bu işlerden gocunmak kimsenin hakkı değildir.İşte herşeyin başında , başarısızlıkların temelinde "kendini klübün üzerinde görme" anlayışı yatıyor. Arda'nın vicdanen rahat olması taraftara isyan etmektir. Bir takımın başarısızlığında o takımın kaptanı herkesten önce vicdanen sorumluluk ve rahatsızlık duymalıdır. Ama bu olaylar ne yazık ki bizim klübümüzün futbol takımı kaptanı için geçerli değil. Servet'in sezon sonu açıklamaları da aynı kurguyla paralellik göstermektedir. "Beni Rijkaard istemesin, ben gideyim" demek , ben bu armaya yakışmıyorum demektir. Bu da bir "kendini klüpten üstün görme" sendromudur. Bu sendromların tek sorumlusu yönetimdir. Futbolcuyla profesyonel anlamda kurulması gereken mesafeli diyolog ne yazık ki bizim klüpte kanki,eş,dost,abi muhabetine dönüşmüştür.

             Biraz da yönetimin işlerine değinirsek, yine bir transfer sezonu yine bir mücadele. Bu transfer döneminde beni asıl üzen şey, sessizlik değil, yapılan fakir edebiyatıdır. Başkan olmadan önce kanallarda alenen para toplayan bir adamın GS'nin başkanı olmasını içime hiç mi hiç sindiremedim. Bu işler kapalı kapılar ardından yapılır. Alenen yapılarak klüp küçük düşürülmez. Yani kısaca demek istediğim GS camiası içinde mali olarak güçlü hiçkimsenin yönetimde olmamasıdır. Bu kişi bazında mali güçsüzlük artık Galatasaray yönetimlerini oluşturan kadrolarda bir gelenek haline gelmiştir. Bizim klüplerimizi Manu, Barca modelleri ile yönetemezsiniz. O ülkedeki insanların (taraftarların) mali güçleri ile bizim ülkemizdeki insanların mali güçleri arasında çok fark var. Örneğin İspanya veya İngiltere'de stada gelen seyirci,aldığı lisanlı ürünlerle,kombineleri veya maç biletleri ile yıllık olarak 1000-2000 euro arasında klübe maddi katkı sağlıyor. Ama bu, bizim ülkemizde oldukça düşük seviyede...Bu yüzden bizim ülkede büyük klüplerin yöneticileri sıkışan nakit akışını kendi katkısı ile düzenleyebilecek maddi güce sahip olmalılar. Özellikle yöneticiler, ekonomi dergilerine demeç verip "bu sene transfere 5 milyon tl ayırdık" diyerek klüple, taraftarla dalga geçmemeliler. Çünkü sportif alanlarda başarı biraz ruh ve sinerji işidir. Daha sezon başlamadan yapılan böyle komik açıklamalar, ister istemez camiayı umutsuzluğa düşürür. Asıl değinmek istediğim nokta , bu sene yeni stad açılacak, klüp 2 senedir dökülüyor, taraftar 3-4 senedir Şampiyonlar Ligi hayali kuruyor bunlar da yetmezmiş gibi fakir edebiyatı yaparak, 5 sene öncesinin Bratu'lu,petre'li,inamoto'lu günlere dönüş izlenimleri veren bir yönetim hedef küçülterek mali anlamda rahatlayacağını sanıyor. Galatasaray'ın olduğu her alanda başarı esastır, bu klüp ticari bir şirket gibi yönetilemez. Madem klübün kasasında para yok veya para, şirket birleşmesi,stad,vb şeyler için ayrılmışsa o zaman devreye bu klübün yöneticileri girmelidir. Yani iyi futbol için iyi oyuncular, iyi oyuncular için para şarttır. Bundan 10 sene önceki gelirlerimizle, önümüzdeki seneleri kıyasladığımız zaman gelirlerimiz hızla artacakken, bu seneyi öyle böyle geçirelim sonra önümüze bakarız deyip sürekli tünel,ışık,karanlık temalı cümlelerle taraftarı kandırmamak gerekir. Bu sene Galatasaray'ın sıçrama senesi olmalıdır. Hem Tv gelirleri, hem stad gelirleri, hem diğer gelirlerle borçaların ne kadar kısa sürede kapatılabileceği rahatlıkla görülmektedir. Yani kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. Bu zaman, maddi imkanları maksimum derecede zorlama zamanıdır. Çünkü olası bir başarısızlıkta meydan gelecek maddi kayıp ve umutsuzluk ortamı külübümüzü 1-2 sene geriye götürür. Gerçekte tünel var, ışık var tek gerekli olan şey o tüneli geçmek. Tüneli geçmek için ise çok kaliteli bir kadro şart. Bunun için özellkle 30 milyon euro civarı bir transfer bütçesi ayrılmalı. Belki son 10 senenin en iyi kadrosu kurulmalı. Nokta atış değil, başarılı olacağı garantiye yakın oyuncular alınmalı. Zaten neill,baros ve keita'nın kesin kaldığı düşünüldüğüne göre ilk 11'e alınacak bir orta saha,bir defans bir de kaleci olmak üzere toplam 3 çok klas tecrübeli ve kariyerli oyuncular ile nuri,gökhan,veli,yasin,serdar gibi gurbetçilerle oluşturulacak bir kadro bu takımı 1 sene içinde zirveye çıkaracaktır. Bu zamanda nuri,gökhan gelmez laflarını asla kabul etmem, parası verildiği sürece süper yıldızlar hariç her oyuncu alınır.Bunun en basit örneği Türkiye'ye gelen Quresma. Mühim olan paradır. Yani 15 oyuncuya 30 milyon verileceğine toplamda 6-7 kaliteli oyuncuya 30-40 milyon vermek mantıklı bir iştir. Dediğim gibi ışık zaten var yapılması gereken tüneli geçmek. Eğer bu riske girilmez ise bu kısır döngü devam eder ve biz böyle her sene 10-15-10-15 harcıya harcıya başarıya ulaşamayız. Yapılması gereken, yönetimin bir an önce klubün yeni stad ile birlikte sahip olacağı gücün farkına varması ve ona göre transfler yapıp şampiyonluğu hedeflemesidir. Bu sene başarılı olunursa, Galatasaray Türkiye'nin B.münih'i, Lyon'u olabilir.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Gündem


 
        İşlerim nedeniyle uzun zamandır blog'a yazı yazamıyordum. Gerek Dünya kupasının başlamış olması,gerek transfer sezonun açılması sebebiyle gündemle alakalı bir iki şey karalamak istedim.
           Öncelikle Dünya kupası son derece sönük başladı. Zaten 4 senede bir olan bu futbol ziyafetini, hangi aklı selim kişiler G.Afrika gibi geri kalmış bir ülkede düzenlenmesine karar verdiler anlamak mümkün değil. Vuvuzela denilen o iğrenç alet  resmen maçların içine etti. Tv'yi açıyorum sanki arı sürüsü vızıldıyor. Maç da sessiz seyredilmiyor. Kesinlikle bu aletlerin maçlara sokulmaması lazım. Aslında sorun onu çalıp, rahatsız olmayanda. Bu aletlerle bir şekilde kafa mı buluyorlar veya kafaları iyi iken mi çalıyorlar anlamış değilim. Ayrıca maçlardan izlediğim kadarı ile herkes kendine oynama çabası içinde. Yani Dünya kupası ruhu kesinlikle yok. Para canlısı  futbolcular , biran önce bol sıfırlı kontratları imzalama derdine düşmüş, hemen birkaç menejerin gözünü boyamaya çalışıyolar. Adını sanını duymadığım futbolcuklara bakıyorum, saçlar artistik, havalar on posta , futbol bitmiş herkes imaj derdine düşmüş.Adamlar daha nerede oynadıklarının farkında değil. Dünya kupasına çıkan oyuncuların gözlerinde biraz heyecan biraz telaş olur.
          Gelelim bizim futbola, Bursaspor ilahi adaletin sayesinde şampiyon oldu. Şampiyonluk maçı öncesi girdiğim kayıt, gecenin bi saatinde içime doğmuş bir olaydır. Tabii anons sıkandalı ile birlikte şampiyonluğun
son maçta 2.kez kaybedilmesi, "Fener'in büyüklüğünün başka bir büyüklük olduğunu(!)" resmen gösterdi. Fenerliler : "Siz niye seviniyorsunuz?". "Bakın size 10 puan fark atmışız." diye kendilerini avutuyorlar.(avutma kpss deneme sınavlarından birinde soru olarak çıktı).Bu duruma bir açıklama gereği duyuyorum. Uleyn buralara kadar top oynayarak mı geldiniz? GS maçından beri kaleci,hakem,şanş  bermuda üçgeninde bata çıka son maça kadar geldiniz. Tabii adamlar medya gücününü öyle güzel kullanıyorlar ki , gazetelere bakıp,maçları da aynı paralellikle izleyen insanlar, fenerin bir anda gezegen futbolu oynadığını zannetmeye başladılar. Buna en güzel cevap ilk önce Trabzonsporla kupa maçında verildi ki o maçta koskoca fener(!) iki tane pas yapamadı. Ama aslında bu takımın alexspor olduğunu, alex herzamanki gibi kurnaz ve çok güzel bir golle hatırlattı.O kadar kötü futbola rağmen neredeyse 28 yıllık kabusu alex'in attığı golle sonlandıracaklardı. Ama olmadı.Niye? Uleyn bu adamlar ne zaman futbol oynadılar ki? Gelelim şampiyonluk maçına, hani sözde Trabzon'un çok iyi oynadığı iddaa edilen maça. Futbolu ,futbol için izleyenler kupa maçındaki trabzon ile lig maçındaki trabzon arasındaki farkın dağlar kadar olduğunu ilk 5 dakika içinde görebilirlerdi. Resmen Trabzon uyuyarak maç oynadı, ne bir koşu,ne bir pres ne ayağa paslaşmalar.Hiçbiri yoktu. Sadece 2 şey vardı.20'ye yakın gol pozisyonu ve atılan 1 gol. Lütfen kimse fener'in şampiyonluğu kaçırmasını  trabzona bağlamasın, bağlıyan varsa zaten futboldan uzak dursun. Belki Onur için ayrı bir parantez açılabilir. Gerçekten muhteşem kurtarışlarla bırakın 2.golü, adam farkı önledi. Tabii Trabzon maçından önceki maçlarda fenerin attığı golleri herkes biliyor. O yüzden fener taraftarı Onur'un kurtarışlarını yadırgamış olabilirler. Penaltı noktalarının kazıldığı, hakeme 4 futbolcunun koşarak itirazlarının olduğu, lenslerini unutan kalecilerin üstün hizmetleri ile fenerin son haftaya kadar takibini sürdürdüğü şampiyonluk mücadelesi, Bursaspor'un şampiyonluğu ile sona erdi. Herkese hayırlı uğurlu olsun.
          Biraz da transfer gündemine değineyim. Öncellikle fener'in şampiyonluğu kaybetmesi üzerine rüştü'ye atılan iftiralar herzaman ki gibi gündemi değiştirmeye yönelik oyunların birincisi idi. İkinci oyun ise perşembe günü fener'in stoch transferi ile sergilendi. 1 aydır GS'nin görüşme yaptığı oyuncuya GS'nin verdiğinin 2 katı para vererek medya'da "işte GS, fener'den gol yedi" manşetleri attırmaya yönelik son derece amatörce bir oyundu bu. Klübe yakın kaynaklardan,gazeteci abilerimizden stoch gibi bir oyuncuya 9 milyon euro bonservis, 3 milyon euro yıllık ücret ödendiğini öğreniyoruz. Yaw bu mu transferi başarısı, bu mu GS'nin yediği gol. 1 ay önce adını kimsenin bilmediği oyuncuyu 2 günde dünya starı yaptı fener medyası. Aynı Guiza transferinde olduğu gibi. Bir oyuncu düşünün, Türkiye'de 3 büyükler dışında bir takımda kiralık olarak süper futbol oynasın, sene sonu geldiğinde bu takım Türkiye'de şampiyon olsun.Ve bu ülkede 3 büyükler de transfer sezonunda bu adamla ilgilenmesin. Olur mu böyle bişey? Hollanda'da 1 sezondur stoch'u seyreden  PSV ve AJAX gibi yetenek avcıları ile ünlü klüpler niye bu oyuncuyu kadrolarına katmadılar. Transfer bütçeleri mi yetmedi yoksa? Kimsenin parası yok bi fenerin parası var. Bak sen şu işe. Stoch'u bir kere dahi izlemeden yorum yapan yorumcular,blog yazarları türedi etrafta. Stoch hızı ve çabukluğu ile gündeme geldi. Stoch kesinlikle birebirde kolay adam eksiltebilen, pas tercihlerini doğru yapabilen, ve aynı zamanda iyi şut atabilen bir oyuncu değil. Hızlı ve mücadeleci. Ama  zihnen sahip olduğu mücadeleci anlayış için fizik yapsı son derece yetersiz. Hele ki Süper lig için. O yüzden kimse fener medyasının dolduruşlarına gelmesin. Stoch 9 milyon euroluk adam olsa, fener menejeriyle bile görüşemezdi. yani fener'e bırakmazlardı. Bana göre GS'deki okan'ın daha hareketli versiyonu. Faydalı olabilir ama kesinlikle keita'nın verdiği katkının dörtte birini bile veremez. Türkiye'de kanat oyuncuları başarılı olabilmeleri için yüksek fiziksel dirence sahip olmaları gerekir. Hatta iddaa ediyorum sol açıkta gene boral oynayacaktır gelecek seneye. O yüzden erkenden gülme alışkanlığı feneri hep en son ağlayan sendromuna sokuyor. Bkz anelka,carlos,guiza,stoch ve niceleri. Demek istediğim Türkiye'de top oynamak için başka dinamikler gerekiyor. Ederinin üzerine para verilip alınan oyunculardan bu ülke takımları şu zamana kadar hiçbir yarar görmedi. Stoch kendisine verilen bu paralar bile şaşırmıştır. Ben neymişim demiştir. Galatasaray'ın transferler gündemine ayrı bir başlıkta daha sonra değineceğim. Sağlıcakla kalın.  

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Bursaspor'un şampiyonluğuna 40 saat 36 dakika kaldı


Evet Bursaspor'un şampiyonluğuna 40 saat 36 dakika kaldı.
İlahi adalet yerini bulacak ve Şampiyon Bursa olacak.

9 Mayıs 2010 Pazar

Kim gitmeli? Kim kalmalı? Bölüm-2


Antalyaspor maçı tam bir  komedi.11 futbolcunun 8-9 da kötü futbol oynar mı? Pas atmasını , nereye koşacağını bilmeyen sürüyle adam var. Neyse bunlar önemli değil , önemli olan Rijkaard'ın maçtan sonra söyledikleri. Ne diyor Rijkaard?  "Takımın bu durumu kalite ile ilgili" yani şu tabiri kullanıyor: "lack of quality" yani Türkçe meali kalitesizlik. Ohh be, hele şükür bir babayiğit şu takımın kalitesiz olduğunu görebildi ve bunu erkekçe medyada dillendirdi. Sezon başından beri yıldızlar ordusu(Galacticos) diye adlandırılan G.Saray'ın kadrosunun özellikle Türk oyuncularının yetersizliği ile bu durumlara düştüğü artık onaylı tastikli ispat edildi. Şimdi gelelim bu alt yapısız, fundemantal eksiği dolu Türk futbolculara,

Servet:  Kadrodan çıkarılması tam isabet oldu.Son maçların başlangıclarında ısınmayarak ne kadar profesyonel(!) bir futbolcu olduğu gösterdi. Koşu stili ,verdiği isabetsiz paslarla ve sahada futboldan çok güreş müsabakasında oynuyormuş izlenimi veren bir oyuncu zaten G.Saray takımının oyuncusu olmamalı. Direk YOLLANMALI. (komik olan hala bazı yorumcuların bu adamın iyi futbolcu olduğunu zannetmesi) ( Bu adam yüzünden defansta yapılan top çevirmelere bakamaz oldum)

Caner : Tek bir dileğim var bizden uzak ol caner. Bu kadar sallama bir futbolcu görmedim. Özellikle son 3-4 maçtır çok dikatli bir biçimde seyrettim. Defansa koy olmuyor,Hucüma koy olmuyor. Eveliyor geveliyor topu süreki kaptırıyor. Basit oyanayacağı yerde alengirli işlere giriyor. Hele o anlamsız 40 meterli diagonal pasları yok mu? Bu adama değil 3,5 milyon euro ; 3,5 kuruş bile verilmez. Yazık Günah. Direk YOLLANMALI.

Sabri: Yeteneksiz,beceriksiz ama bikere çapayı atmış bu takıma. İsterse kendi kalesine 10 tane gol atsın gene gitmez. Bu adamdaki bu şanş olduktan sonra hiçbir yere gitmez. Uğur uçardan daha iyi. Ne yazık ki Kalmalı.

Aykut: Bu takımın değişmez yedek kalecisi. Başka bişey olmaz. Çıkışlarındaki ve yan toplardaki eksikiği asla bu takımın as kalecisi olamayacağının göstergesi. Ayrıca bence bir kaleci için boyu kısa.Acilen iyi para verilip tecrübeli kendini İSPAT ETMİŞ yabancı bir kaleci alınmalı.

Arda: 12 milyon euro verenden Allah razı olsun.Takımın el freni. Eğer gerçekten bu rakkamlara olacaksa kesinlikle satılmalı. Değerinin çok üzerinde bir para bu. Ama takımdaki "Türk furbolcu kalitesizliği"(TFK) ve 6+2 kuralını  göz önüne alıcak olursak kısıtlı imkanlardan dolayı KALMALI. Çünkü ondan kaliteli Türk yok.

Topal: Valencia başına büyük iş açtı. İğrenç tekniğine rağmen on numara gibi takımda pas organizyasyonunu sağlamaya çalışıyor ve bunu benim midem kaldırmıyor. Sürekli adam-boyu yukarısından verilen yamuk paslar.
5 dakika düşünülerek verilen paslar, tam bir komedi. G.Saray bu adamdan para kazanırsa büyük iş yapmış olur.GİTMELİ.

Barış,Ayhan,Sarp : Kalsalar ne olur gitseler ne olur. Ancak 18 kişilik kadro listesini doldururlar. Antalya maçında Sarp'ın Çolak'ın yerine girmesi bende teknik ve taktik anlamda tiksinç izlenimler uyandırdı. klasik anadolu topçuları veya bank asya.

Balta: Garanti oynuyor,haddini aşmıyor.Bence sol taraf için iyi bir alternatif. Bence sol bek yedek.Stoper pozisyonu için tekniği fena değil ama çok ağır. Sol bek mevkisi için de aynı şeyler geçerli. Kadro derinliği için KALMALI.

Yabancılar;

Gio: Pozisyon bilgisi orta. Sürati çok iyi. Son vuruş eksikliği mevcut. Hırslı ve en beğendiğim özelleği takım oyuncusu. 5-6 milyon euro risk. Para olmadığı için tekrar kiralanmalı.

Jo,Franco: Zaten gittiler.

Kewell : Süper profesyonel, tribünlerin sevgilisi. Ama sakatlığı sorun. Bu adam gibisiden 25-26 yaşında 3-4 tane bulucan bak takım nasıl top oynuyor.  6+2'nin 2'sinden biri olabilir.

Elano : DEFOL. (tek bir olumlu katkısı yok). Yumurta ve domates ile YOLLANMALI.

Baros : Takımın dinamizimi. Hırslı, mücadeleci ,İçten ve samimi.2-3 senelik sözleşme imzalanmalı.

Neill: Tartışmaya gerek yok, onca yetenek fakiri defans oyuncusu ile defansı anca bu kadar toparlayabildi.
Biraz ağır ama soğuk kanlı. Yanına yabancı süratli bir stoper şart. Takım kaptanı olmalı.

Keita: Bu sene takımın yıldızı. Takım oyununa kesinlikle adapte olamıyor. Nerde pas atacağını bilmiyor. Pasın şiddetini ve dengesini ayarlayamıyor ama gene de büyük yıldız. İzlerken zevk veriyor. Çalım yeteneği olağan üstü.Hırslı ve Mücadeleci. KESİNLİKLE KALMALI.

26 Nisan 2010 Pazartesi

Kim gitmeli? Kim kalmalı? Bölüm-1


G.Saray taraftarı için iğrenç bir sezon Bursaspor maçı ile bitmiş bulunmakta. Ligi ya 3. ya da 4. konumda bitirecek  G.Saray. Ve gene sezonu erken açıp trömsöler gibi 10. sınıf rakiplerle eşleşecek. Öncellikle G.Saray'ı buraya getirenlere YAZIKLAR OLSUN ve lütfen defolun gidin. Kıytırık bir Süper ligde bile 2 sene içinde ilk 2'ye giremiyorsan, bilmem kaç senedir Taraftar CL hayali kuruyorsa buna sebebiyet veren inşallah GS klübünden içeri giremez.Kısaca Allahınızdan bulun. Hadi bakalım eteklerinizdeki taşları dökelim;

Polat: Başkanlık işini yapamadığını anlaman için daha kaç sene bu takımın dökülmesi gerekecek? Her alanda yerlerde sürünmesi gerekecek? Basketbolundan,futboluna her alanda rezillikler, senin başkanlığında yaşandı ve yaşanacak. Klüp başı boş. Basketbolda küme düşmemek için mücadele veren bir Galatasaray. Komediye bak! Rezalete bak! Sorumlusu kim? Evet antrenör ama antrenörü oraya getiren kim basketbol şube sorumlusu. Peki Basketbol sorumlusunu klübe getiren kim? Galatasaray başkanı. Polat, medyalara boy boy demeçler vereceğine Biraz sorumluluk al. Biraz taraftar kafası ile bak olaylara. Biraz hırslı ol. Millet senin proje zırvalarını duymak için can atmıyor. Bu taraftar takımdan başarı istiyor. Hemde rekabetin üst düzey olmadığı sıradan kötü bir ligde. Basketbolda yapılan sponsorluk anlaşmasına bak. Bu nasıl vizyondur,bu nasıl klüp yönetmektir? Voleybol da keza öyle. Futbol takımının 2 senedir hali ortada. Hala çıkmış düyorsun ki: "Elano bize söz verdi ,gelecek sene daha iyi olacak" harbiden buna inanıyorsan lütfen başkanlığı bu gün bırak. Ya geldiğinden beri Maldonado'dan tek farkı ismi olan bir oyuncuya 8 milyon euro bonservis ver, yıllık 4 milyon euro ücret öde. Yıldız muamelesi yap. Eeeeeee? Şimdiye kadar tek bir maçı aldığını hatırlıyor musunuz? Lanet olsun bu adam(elano) hakkında yazı yazarken bile gıcık oluyorum. Adam sahada ruh gibi geziniyor. Ya Madem böyle vasıfsız,beceriksiz bir oyuncu alacaksın ne diye 8 milyon euro para veriyorsun?  neden yıılık 4 milyon euro ödüyorsun?  Klübün parası senin paran mı? yoksa dişinden tırnağından arttırdıkları ile zar zor para biriktiren benim vefekar taraftarımın mı? Önce sorumsuzca harcanan paraların hesabını ver. Yıllarca yıldız diye yutturduğunuz adamların hesabını ver. 2 senedir bu takımda oynayamayacak kapasitedeki adamların hesabını ver. Sonra projelerden , stadtan bahset.  2007 yılında temeli atılan bir stadı 2011 yılında almak ne büyük bir yönetim başarısıdır(!). Ne büyük bir başkanlık ürünüdür(!).  Artık bu taraftar senin vaadlerine bu saaten sonra kanmaz. 2 ay önceki sözün kulaklarımda "3 kupada da iddalıyız". Nerde Kupa? Geçtim kupayı nerde CL?
Öyleyse neymiş?  Saat 20:45 değil saat İSTİFA ZAMANI. Çok bile kaldın. 

 

12 Nisan 2010 Pazartesi

RUHSUZLAR



Kimisi gece alemlerinde, kimisi sinema peşinde,
Galatasaray ruhu yok hiçbirinde, düşmüşler paranın peşine,
Söyleyin sizden çok mu şey istedik formanın hakkını ver dedik.
Biz yeri geldi 14 sene bekledik,sizin gibi Ruhsuz görmedik.

Öncellikle  bu protestoyu D.Bakır maçında yapanları ayakta alkışlıyorum. Klübün durumu bu kadar güzel anlatılamazdı. Galatasaray'ın entel kesimi hemen "çok ayıp ettiler, hiç taraftar kaptanını protesto eder mi?"
"valla Galatasaraylılığımdan utandım" gibi martavalları dillendirmeye başladı. Öncellikle çoçuktan kaptan yaparsan karşına bu tablo çıkar. Daha 21 yaşında efelikle,artistlikle yıldız olacağını zanneden bir çocuk, ne olduğunu bile anlamadan bir bakar 30 yaşında Tv'de yorumculuk yapar. Ya kardeşim biraz dünya yıldızlarından feyz alın. Bakın Messiye adam bir maçta şov yaparak 4 gol atıyor, ne bir şımarıklık belirtisi var nede bir artislik.Bu da 21-22 yaşında. Nerde o ilk günlerdeki hırslı, kendini kanıtlamaya çalışan , koşan ,pres yapan Arda. Tabii 1 senede yıldız yaptılar çocuğu. hatta kaptan yapma gafletine bile düştüler. Arda ben oldum havalarına girerek hersene üstüne koyacağına dibe battı ve hala da batıyor. Ve kendini liverpool'a hazırlıyor. Bak bak bak. Premier liginde eli belinde sadece bakarak top oynanmıyor evladım, koşacaksın, arda etrafında dönene kadar elalem adam geçip duvar pası yaparak gol buluyor. O yüzden o hayalleri  bayaa bir ertlemek zoruna kalacak. Galatasaray sayesinde  milyon dolarları sayan arda, bide maçta çıkarken taraftara tripler yapıyor. Bunlar hep hasan ve hakan abilerinin öğrettiği büyük profesyonel hareketler(!). Niye millet arda'dan çok daha kötü top oynayan barış,ayhan,caner,servet,sarp gibi adamları protesto etmiyor. Çünkü bu adamlar
takım kötü haldeyken çıkıp orda burda abuk subuk röportajlar yapıp medyaya malzeme yaratmıyor. Konuşma kardeşim. Çok mu benzemek istiyorsun dehşet forvet hakan abine. Konuşmayın işinizi yapın. Herkes  sahada ne yaptığını görüyor ardanın ,plajda güneşlenen insanlar gibi eli belinde ayağına top gelmesini bekliyor.Top gelincede 3 kişinin arasına dalıp topu kaybediyor. 3 kişiyi çalımlarsa da yıldız oluyor. Futbol bu kadar düştü mü? Hiç mi Barcelona'dan haberiniz yok. Nerde takım oyunu , nerde yardımlaşma. 3 kişinin arasına girmekle yıldız olunmaz,.Bu mudur Türkiye'nin en büyük yeteneği? Galatasaray'ı sıçrama tahtası olarak görenler , nerden nereye nasıl geldiklerini kavrayamayanlar bir bakmışlar ıslıklanır olmuşlar. O yüzden ederi varken satın. Bu klübü hakanizmden hasanizmden kurtarın. Çünkü bu böyle devam ederse her gelen genç yetenek efelenip, artsitlenecek. jo ve franco'ya değinmeye bile gerek duymuyorum. Alınmaları hataydı, neyse ki sezon sonu defolup gidecekler. D.bakır maçı ile ilgili olarak, gene 4 gollü bir galibiyet ama Baros ve keita'nın güzel anlaşmaları dışında konuşmaya değer birşey yok. Özellikle hala kanatlardan oynamaya çalışarak, orta sahanın ne kadar yetersiz olduğu gözler önünde. Bu maç, skorundan çok verdiği mesajjlarla hatırlanacak.Nedir o mesaj? Yukardaki dörtlükte yazıyor.

21 Mart 2010 Pazar

Go Home Yönetim !!!


            2 senedir oynanan rezalet futbol, her deplasmanda alınan ezici yenilgiler, yapılan transferlerin yanlışlığı ve elvada denilen onca kupa. Hem mental hem de fiziksel olarak bitik bir futbol takımı. Sokakta yürürken bile sakatlanacak kadar futbolu bilmeyen bir takım. Bu senede elde var sıfır. Bursa acayip işler yapmassa şampiyon olur. OLMALIDA. Çünkü G.Saray bu ülkenin en kalitesiz Türk futbolcularına sahip. Kimse Miilli takımda oynuyorlar laflarını boşa söylemesin. O oyuncuların milli takımda olmalarının nedeni GS MARKASI'dır. Ne oynadıkları futbolla ne de yetenekleriyle, bırakın milli takımı 3. kümede zor oynayabilecek kapasitedeki bu adamlar koskoca Galatasaray klübünde top oynuyorlar. Topal,Sarp gibi adamlar aldıkları topu ayaklarına dolaştırmadan bir pas dahi atamazlar. Orta sahada gereksiz milyon tane top kaptırarak pozisyon yokken gol yememize sebep olurlar. Servet ve Emre kendilerine bechaunbauer zannederek topla çıkmaya çalışırlar, yenmiyecek şekilde rezalet goller yedirirler. Eskişehir ve son olarak da Trabzonspor maçında  artistlik yapıcam diye kaptırılan toplar,pozisyon yokken goller yememize neden oldu. Bu tamamen bu oyuncuların yerini garanti görmelerinden ve yönetimin otorite boşluğundan kaynaklanmaktadır. Bunca emek bir iki tane ne yaptığını bilmez, nerde oynadığını bilmez adamların ayaklarına,yapacakları rezalet ve mantık dışı hatalara bağlıysa ORDA duracaksın.Kimseyi suçlamadan direk yönetimi yollayacaksın. Çünkü hatalardan ders çıkarılmadan aynen devam edilmektedir. Elano denilen ne işe yaradığını hala anlayamadığım bu futbolcunun bir maçı çevirdiğini , bir güzel hareket yaptığını hatırlıyamıyoruz.Neden acaba? Herkesin ağzında bir sakız elano maç çevirmesi için alınmadı. PEKİ NE İÇİN ALINDI?  Brezilya milli takımını izlerseniz, elano, top sürüşünün vasat ve ağırlığı ile dikkatinizi hemen çekecektir. Brezilya ekolünde bunun kadar yeteneksiz bir oyuncu görmedim. Brezilyanın en ücra köyünde 10 yaşındaki bir çocuk bile elano'dan daha ince bileklere , daha iyi top tekniğine sahiptir. Bir adam aldığı her topu ezer mi? Elano ise ezer. Çünkü ağır,çünkü tekniği yok. Maldonado'ya gülenler acaba Elano'yu izleyince ne yapıyorlar? 8m euro gibi bir paraya alındığını düşünürsek herhalde buz gibi soğuk su içiyorlardır. 2 senedir basketbolundan voleyboluna yüzmesinden futboluna her branşta ezeli rakibi Fenerbahçe'nin başarı anlamında altında kalan bu takım,bu klüp, bu marka  TÜRKİYE'NİN SPOR ALANINDA EN KÖKLÜ VE EN İYİ TAKIMIDIR ,MARKASIDIR , KLÜBÜDÜR. Ama bu yönetim bu klübün değerini, başarı çıtasını gün geçtikçe aşağı çekmektedir. Üstünel tarafından sağlanan bir-iki transfer her sene taraftarın gözünü boyuyarak sezona boş umutlarla başlanıyor.Ama kimse bu takımdaki Türk futbolcularının yetersizliği, tartışmıyor. 2 senedir bu böyle devam ediyor. BU BÖYLE DEVAM ETMEZ.Ortada ciddi bir yönetim eksikliği ve başarısızlık var. Koskoca Galatasaray klübünü deplasmanlarda anadolu takımı sıfatına bürünmesi,sahada amatör takımlar gibi hiçbir varlık göstermeden yenilmesi hazmedilir bir şey değil. Koskoca ülkede başka oyuncu kalmadı da ayhan,topal,sarp, servet,güngör,sabri gibi adamlar elle üstünde tutuluyor,reklamlarda oynuyorlar,klübün sırtından milyonlarca dolar para kazanıyorlar. Sonuç ne veriyorlar? Ne verdiler?  Bu klüp artık değişime,revizyona ihtiyaç duyuyor. Başarı ne stadla ,ne forma satmakla gelir. Başarı doğru takımı kurmakla gelir. Doğru,iyi futbolu oynayarak gelir.

Artık ben her maç vasat altı iğrenç bir futbol seyretmek istemiyorum. Cesur, otoriter, baskın bir yönetim anlayışı istiyorum.Geldiğinde bu takımda oynamaması gereken oyunculara kapıyı gösterecek bir başkan istiyorum. Hatalarda ısrar etmeyen bir yönetim istiyorum. Banane GS'nin borcundan ben başarı isterim, güzel futbol isterim,istikrar isterim.Tamam istemek kolay, sadece istemekle olmaz diyebilirsiziniz . ama franco,barış,topal,sarp, elano, servet,emre gibi oyuncularla hiç olmaz. Kimse boşuna kendini kandırmasın. Artık polat'ın ne sözlerine ne vaadlerine itibar ediyorum. Kesinlikle emekli derneği gibi yönetilen bir klüp asla başarıya ulaşamaz.Lafla,göstermelik transferlerle bir klüp yönetilemez. Her maç yenilip,her maç kötü oynayarak şampiyon olunmaz. O YÜZDEN DEĞİŞİM ŞART VE BU DEĞİŞİM  BU YÖNETİMLE ASLA GERÇEKLEŞMEZ.

1 Mart 2010 Pazartesi

4 Gol ve Keyiften 4 Köşe (Galatasaray 4 - 1 Kasımpaşaspor)


             Bugün benim için ne güzel bir gündü.Saat 17.00'da Fener'in yenilmesi haberiyle Kasımpaşa maçının önem derecesi seviye atladı. Ardından gelen Cimbom'un 4 gollü zaferi, keyfimi 4 köşe hale getirdi.Uzun zamandır hasret kaldığım farklı bir galibiyet. Hırs,mücadele,paslaşma,paylaşma kısaca maçta herşey vardı. Daha da önemlisi sahada inanılmaz derece güzel futbol oynayan bir Kasımpaşa vardı. Defanstan topu çıkarışları,pasa dayalı oyun sistemi mükemmeldi. Gerçekten etkili bir takım yaratmış Yılmaz Vural. Tebrik etmek lazım.
            Maça gelicek olursak güzel oyun ve 4 güzel gol herşeyin özeti. Maçın başlamasıyla daha birinci dakikadaki ultra-mega-süper-talih yanımızda olmasaydı,maçın seyri değişebilirdi. Ama birşeyin değişmeyeceğinden emindim,o da maçı kazanma arzumuz. Uzun zamandır bu kadar pres yapan bir G.Saray görmemiştim. Her alanda basan,pres yapan birkaç sarı-kırmızı forma görmek mümkündü. Bu da doğal olarak sonuca yansıdı. Özellikle Gio ve Keita çok güzel işler yaptılar. Gio özellikle oyunun temposunun artmasında baş etkendi. Keita da çalımlı,göze hoş gelen futbolunu 2 golle süsledi. Jo ilerde top saklayarak beklerin ve orta sahanın çıkışlarına yardımcı oldu. Fiziksel gücünü arttırdığı zaman çok daha etkili olabileceğini düşünüyorum. Bunlar maçın toz pembe bir portresi.Bir de resme diğer yandan bakalım.
            Takım kaptığı toplarla özellikle,top Arda'da iken inanılmaz derecede ağır çıkıyor. Zaten topal  ve ayhan herzamanki geri ve yan pas hastalığını yenemedikleri ve ayrıca oyun yetenekleri buna müsade etmediği için hücuma çıkışlarda bu 3 isim el freni rolü oynadılar. Oyuncular arası bağlantılar çok kopuk. İnanılmaz boş alanlarda yapılamayan final pasları maçın erken kopmasını engelledi. Özellikle Keita ve Arda'nın bencil oyunu hücumda bir kaos yaşanmasına yol açtı. Hele dörde iki gerçekleşen bir pozisyonda gol üretememek,kaos futbolunun en büyük işareti. Defansif oyuncuları izlerken top kaybı yapacaklar diye sürekli tedirgin bir halde maç seyretmek zorunda kaldım. Hala ayhan ve topal'ın nasıl bu takımda 11 oynayabildiklerine inanamıyorum. Orta saha gibi kilit bir noktada ilkel paslaşma düzeni bütün takımın işleyişini bozuyor. Yekta ismine dikkat etmenizi öneririm. Son derece akıllı bir orta saha oyuncusu. Top saklama yeteneğine sahip. Keşke topal veya ayhan'ın yerine bizde oynuyor olsaydı. Arda'ya gelirsek ki ayrı bir parantez kesinlikle haketmiyor. Bugün gol atmasına rağmen sahanın en kötü oyuncusu idi. Aldığı bütün topları ezdi,son derece ağır hareketleri nedeniyle atak organizasyonlarının hızlı gelişmesine engel oldu. Son olarak kaleci. Bu kaleci neredeyse yediği bütün gollerde hatalı. Kasımpaşa'nın attığı gol, resmen kaleci golüdür. Yekta topu önüne aldığı zaman zaten alan dardı. Bizim kaleci franko, topla kale arasına yatarak tüm vücudu ile set oluşturacağına, ayakları üstüne bekledi. Sonrası malum. Top,tıngır tıngır kale çizgisini geçerek gol oldu. Sorulması gereken soru şu: Mondragon o golü yer miydi?
             Artısıyla,eskisiyle bir lig maçını daha geride bıraktık.4 gollü bir galibiyetle gelen 5 puan fark son derece moral verici ve ilerisi için son derece ümitlendirici.Takım pas trafiğini geliştirir,sakatlar takıma çabuk dönerse daha iyi futbol oynayacağımıza inanıyorum.Bu sadece 1 maçtı.Eksikler çok ama inanırsak başarırız.   

   

25 Şubat 2010 Perşembe

Bu takımdan Ne bekliyordunuz ki? Galatasaray : 1 A.Madrid:2

                 Futbol oynamadan hangi maçı kazanabilirsin? Sağ ve sol bek olmadan hangi maçı gol yemeden bitirebilirsin ? Orta sahada topal,sarp gibi adamlar olduktan sonra oyunun kontrolünü nasıl sağlıyabilirsin?Arda'dan forvet oynatarak nasıl gol atmayı bekleyebilirsin? Bekleyemezsin ve böylede kendi sahanda amatör takım gibi 2 golle elenir gidersin.Millet dua etsin 5 gol atmadı adamlar.
                Herkesin dilinde tek bir şey: "hakem maçı  katletti.". Doğrudur ama Caner'in maçı katlemeye ne hakkı var? Göz göregöre atttırdı kendini. Resmen takımını yaktı. Penaltı verilmemiş.Eee ne yapalım yani? Bırakın maçı o zaman.Nerde profesyonellik? Yok. Bu takımda zaten hiçbir zaman var olmadı. Niye? Tek sebep disipslinsizlik ve bulunduğu mevkiyi hazmedememe.Hala iddaamın arkasındayım,bu takımdaki Türk oyuncular Türkiye'de 2.ligde oynayacak kapasitede. G.Saray isminin arkasına sığınmışlar.Bu orta saha ve bu oyuncularla anca bu kadar olur.
                Polat 25 gün önce 3 kulvardada iddalıyız demişti. 2'si gitti 1'i kaldı.İşler iyi gitmeyince bahaneler bulunur. Bu maçın da bahanesi bulundu.HAKEM.Hala hatalar halının altına süpürülüyor ve gerçekler görülmüyor. Takımın orta sahada top çeviremediği ve sahasında mahkum oyun oynadığı görülemiyor.Beşiktaş maçında da bu böyleydi ,Madrid maçında da ve ne yazık ki önümüzdeki maçlarda da.
              Polat 70 milyon doları  birleşmeye harcıyacağına gitsin kaliteli 3-4 Türk oyuncu alsın.Yoksa her sene aynı senaryo ve aynı skandal futbol devam eder.
   
        

13 Şubat 2010 Cumartesi

4 Film 4 Yorum (4x4 inceleme)

1-Case 39 (2009)

              2009 yapımı bu film gerçekten güzel ve sürükleyici. Daha çok aşk,romantik komedi filmlerinde görmeye alıştığımız  Renee Zellweger, filmin başrol  oyuncusu ve filmde hakikaten müthiş bir performans sergiliyor. Gerilim-korku tarzı  filmlerde beklediğim doğal-korku hissini, bu film çok iyi yansıtmış.Yani içgüdüsel tepkiler abartısız olarak sunulmuş.Bana göre en iyi korku filmleri, insanın içini kemiren korku filmleridir.İyinin aslında kötü olması, beklentileri başka yöne çekerek gerçek korku hissini şaşkınlıkla destekliyor.Film, "Halka" filmi ile benzerlik gösteriyor.Ama öyle aman aman süper bir film değil. Görsellik biraz daha geliştirilebilirdi.Filmi izleyecekler için filmin konusunu okumadan filmi izlemelerini tavsiye ederim.Verdiğim puan 7/10.  

2-Un Prophète (A Prophet) -2009

               "A Prophet" filmi ödül avcısı bir film. Şimdiye kadar Cannes film festivali "Juri büyük ödülü", Londra film festivali "en iyi film ödüllerine layık görüldü. Son olarak da 2010 "En iyi yabancı film" oscar adayı olarak mart ayında bu ödülü almaya çalışacak.Verilen ödüllere rağmen, film o kadar da iyi değil. Herşeyden önce film "Çakma-Godfather" olarak nitelendirilebilir.Bazı sahneler "baba" filminden esinlenilmiş izlenimi veriyor.Aslında bu kıyaslamayı hakedecek bir film kesinlikle değil.Konusu, bir adamın hapishanede, ayakçılıktan patronluğa çıkış öyküsü olarak izah edilebilir.Aslında filmin başı izleyici sıkmıyor ama sonrası tam bir felaket.Temposu giderek düşmeye başlayan film, oyunculuklar anlamında da yetersiz. Dialoglar sıkıcı ve sürekli kendini tekrar ediyor. Müzikler ve sinematografi iyi olmayınca,  film izleyicide tatsız,tutsuz,soğuk bir çorba tadı bırakıyor.
Kısaca, ödülleri nasıl aldığını çözemediğim bir film. İzlenmeli mi sorusuna cevabım ne evet ne hayır olurdu.Verdiğim puan 6/10.


3- Kung Fu (2004)

              Kung Fu 2004 yapımı bir komedi filmi ama benzerleri gibi değil.Filmi 2 kelime ile özetliyebirim: Komedinin Matrix'i.Bu ne demek? Film,süper kalite bir çizgi roman gibi.Işıl ışıl parlıyor. Film bitene kadar olağanüstü bir görsel şölen sunuyor. Keşke biraz daha sağlam bir konu üzerine inşa etselerdi. Konu,Kurgu olarak pek fazla bir şey beklemeyin derim.Hareketler,kamera açıları ve akıcılık 10 üzerinden 10. Film bazı bölümlerinde duygusallık portresi çiziyor. Gerçekten etkileyici idi.Özellikle kutudan çıkan şeker sahnesi insanın içini burkan türdendi.Akıl hastanesindeki gökyüzü manzarası ve duvardaki afiş önünde kızla oğlanın duruşu, filmin sanatsal bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor.Herkesin mutlaka izlemesi gereken bir film.Verdiğim puan konu 5/10 , diğer unsurlar 10/10.   
   
          
4-Night at the Museum (2006)

               2006 yılındaki tüm filmleri seyretmedim ama galiba o senenin en kötü filmi "Night at the Museum" olsa gerek.Klasik bir Ben Stiller filmi. Bu tür filmlere -10 yasağı koymalılar.10 yaşından büyükler bu tür filmleri seyretmemeli diye.Filmde konu yok,heyecan yok, oyunculuk yok.Teletubbies kıvamında berbat bir film.Benim en sinirime dokunan şey, koca filmin küçücük müze içinde geçmesi. (Bir vos-vos'a doluşmuş 20 kişi gibi). Sıkış Tepiş. Böyle senaryo ne gördüm ne izledim. O kadar saçma ki ,Müzedeki çalışanın 4 sene boyunca kızılderili bir kız hakkında yazmaya çalıştığı tezi yarıda bırakmaya karar vermesi, ardından filmin sonunda balmumundan yapılmış kızılderili bir heykelle,röportaj yapıcak olması tüylerimi diken diken olmasına yetti.Son olarak bişey daha değinmek istiyorum, sinema sektöründe bazı oyuncular vardır hep aynı yüz ifadesi ile oynarlar. Filmdeki,senaryodaki karaktere farklı birşey katmazlar. Nicholas Cage gibi Ben Stiller da öyle bir oyuncu.Hep aynı mimikler,hep aynı yüz ifadesi.Yapım şirketleri artık sinema değeri taşıyan filmleri yapmak yerine "Para(Hasılat)" değeri taşıyan filmler çeviriyorlar.Bu zihniyet de böyle çok kötü filmlerin çıkmasına neden oluyor.Sadece yazık. Puanım 1/10.        
 

         
       

          
   

10 Şubat 2010 Çarşamba

Başarının Anahtarı : Orta Saha (Galatasaray 3-2 Antalyaspor)

            Özellikle maçın 2.yarısında Emre Çolak'ın girmesiyle uzun zamandır izlemeyi özlediğim hareketli,baskılı G.Saray'ı izleme imkanı  buldum ama ne yazık ki önemli noktalarda oynayan yeteneksiz oyuncuların bireysel hataları nedeniyle 3-2 kazanılan Antalyaspor maçı, kazanılmasına rağmen kupadan elenmeyi engelleyemedi. İnsanlar,taraftarlar istediği kadar konuşsun ama bir gerçek var ki bu takımın forvetsiz bir maça çıkıyor olması skandaldır. Yönetimin devre arası girdiği risk tamamen zarara dönüşmüştür.Arda'yı forvet oynatabilmek süper bir teknik dehalık(!) gerektirir. Sezon başından beri hiçbir maçta varlığı hissettiremeyen Rijkaard,transfer dönemindeki tercih hatalarına ,taktik hataları eklemeye devam ediyor. Kupadan elenmeyle çöküş başlamıştır. Atletico şu takımı topal-sarp gibi orta sahada ne işe yaradığını çözemediğim adamlarla 5'lik eder.
            Her zaman G.Saray'ın Türk oyuncu potansiyelinin Süper ligin altında olduğunu düşünmüşümdür. Ne yazık ki Kewell,Baros,Jo gibi oyuncuların olmaması bu gerçeği son maçlarda göz önüne sermekte. Şu takımı izleyip,"biz 5 kupayı da almak istiyoruz demek" tam bir yöneticilik hatasıdır. Şu orta saha,forvetsizlik ve kalecilik komedisi ile G.Saray'ın bırakın kupayı ligde 2. olması bile başarıdır. Aslında işin ironisi,bugünki maçta forvetsiz G.Saray'ın,eski forveti necati tarafından atılan 2 golle kupadan elenmesidir.Hoş,aslında tarla gibi boş bir alan bırakan orta sahanın da bunda büyük etkisi var. Valla seçimlerde iş zor. Böyle giderse G.Saray'ın bütün kulvarlardan elenmesi olası gözüküyor. 2 senedir bir istikrar oturtamayan yönetim, herhalde seçimlerde güçlü bir aday karşısında havlu atabilir.Başıboş bir orta sahanın varlığı 2 senedir gözle görülmesine rağmen, hala orta göbeğe hiçbir çözüm üretilemiyor buda Antalya gibi takımların 2 atakla 2 gol bulmasına neden oluyor. 1-0 öne geçen takım, kontrollü oyun oynayamıyorsa, defans disiplinini elinde tutamıyorsa o takımdan başarı beklenmesi sadece bir komedi filmidir.8 eksikli Antalya gibi bir takımdan kendi sahanda rezalet 2 gol yiyorsan, kupa hayalleri kurmayacaksın.Bugunkü maç, Bordeux,Fener(kupa),Hamburg  maçlarının kopyasıydı  ve hüsranla bitiverdi.Topu tutamayan ,2 tane düzgün pas atamayan orta saha ile ancak bu kadar olur.Bu orta saha ile  asla başarı beklemiyorum.Çünkü futbolda orta saha başarının anahtarıdır.


7 Şubat 2010 Pazar

Couples Retreat (film inceleme)

          
           Öncelikle bu filmi  seyretmek için beklentilerinizi sıfırın altına çekin ve izlemeye çalışın.O kadar soğuk bir film yapmışlar ki baştan aşağı sapır sapır dökülüyor.Temel şeklini özetlemeye çalışırsam 4-5 tane aktör ve aktrist tatile gidiyorlar,eğleniyorlar saçma sapan diyaloglar ve kurgusuzluk içinde bir kamera yardımıyla amatörce film çekiyorlar.Filmin adını da "Couples Reatreat" koyuyorlar.Sürahi hanım gibi PEH demek istiyorum. 
       
           Filmin konusu ve genel şekli ekşi yorumlarına benzetilerek 4 temel söz grubu ile özetlenebilir:
           1-İlişkiler üzerine yapılmış mesaj verme kaygısı taşıyan boş diyolagların bitmek bilmediği bir film.
           2-Kurgu ve senaryo tamemen bitik halde.Ne bir konu var ne bir olay. "laba laba laba" diyerek başlıyor ve bitiyor.
           3-Sorunsuz hayatlarına sorun arayan "Desperate Housewives" merkezli insanların eşleriyle olan çocuksu tartışmalarının "ilişki doktoru" düzeyinde incelendiği vasat bir film. 
           4- Ulan para kazanmak ne kadar kolay iş dedirten film.(Oyunculuk anlamında)
    
           Bol zamanınız,bol paranız da olsa kesinlikle bu filmi izlemenizi tavsiye etmem.10 üzerinden verilebilecek maksimum puan 2 olur.Aslında 1 puan verilmesi lazım ama güzel manzaralar ve güzel kızlar için +1 puan daha verilebilir.

Sherlock Holmes (film inceleme)

            


                Bundan böyle blogda futboldan ayrı olarak izlediğim filmlerin kendi çapımda yorumlarını yapıcağım.Uzun zamandır film arşivi yapmaktayım.Halihazırda yaklaşık 300 filmlik bir arşive sahibim.Sinema benim için bir çeşit tutku.Bir hobi olması dışında düş dünyasına açılan bir pencere gibi.İlk film incelememi Sherlock Holmes adlı film için yaptım.Küçük bir not: Film ülkemizde 15 ocak'ta sinemalardaki yerini aldı. 

                İnceleme:
          
               Öncelikle filmin mimarlarından bahsetmek isterim.2009 yapımı bu filmin yönetmen koltuğunda daha çok Snatch ve Revolver adlı filmlerden tanıdığımız Guy Ritchie oturuyor.Bu yönetmenin en sevdiğim yanı filmlerinde sokak dövüş tarzının asilliğini yansıtması. Kan,ter ve espriyi bir arada harmanlayarak dövüşe bir asillik katıyor.Bu da filmlerini farklı kılıyor.Filmin yıldız oyuncu kadrosunda herkesin yakından tanıdığı Robert Downey Jr. ve "Mr.Talented Ripley" adlı filmdeki oyunculuğu ile alkışları toplayan yakışıklı oyuncu Jude Law yer alıyor.
              Film yaklaşık  2 saat sürmekte ve bu seyirciyi sıkmayacak yeterlikteki bir süre.Film,dönemin koşullarını izleyiciye çok iyi aktarabiliyor.Filmin içinde geçtiği zaman  kıyafetler,makyaj ve mimari yapısı itibari ile çok iyi anlatılmış.İzleyici böylece kendini, senaryonun işlendiği tarih içinde buluveriyor.Diyolaglar bazı yerlede gereğinden fazla uzun ve karmaşık.Olayların anlatımı oldukça hızlı bu yüzden dikkatli seyredilmesi gereken bir film. Filmin müziklerini ünlü sanatçı Hans Zimmer yapmış.Müzikler beni kendine hayran bıraktırdı diyebilirim.Müziklerin sanki insanın içini okşar gibi bir etkisi var.Gizem içinde gizem anlayışı,espri ve sahtekarlıkla harmanlanarak ortaya akıcı güzel bir film çıkmış.Filmin son bölümünde açığa çıkan gerçekler hızlı anlatımdan dolayı şok edici etkisini kaybediyor ve bazı yerler yeterince anlaşılmıyor.Ama gene de mutlaka izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum.10 üzerinden bir puan vermek gerekse benim puanım 7.5 olurdu.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Time out

Biraz mola zamanı.Ankaraspor maçı tam zamanında geldi.Bu futbolu seyredeceğime Rtük'ün kanallara koyduğu belgeselleri seyrederim daha iyi.Hani belki birkaç futbolcu erken iyileşir takıma dönebilirse şampiyonluk da gene iddalı duruma gelebiliriz.Ama şuan ki şartlarda gelecek vahim gözüküyor.Takımda ciddi bir formsuzluk ve ciddiyetsizlik var.Bu arada futbolcular biraz aynaya baksınlar ve "ben bu takımda nasıl oynayabiliyorum" diye kendilerini sorgulasınlar.Tabii biraz yönetim baskısı şart gözüküyor.Daha kaptanlığın k'sini bilmeyen oyunculara kaptanlık verilirse çöküş hızlanır.Kayserispor beraberliği ile bişey kaybedilmiş sayılmaz.Asıl film bu moladan sonra başlıyacak.Bakalım filmin sonu izleyiciyi güldürebilecek mi?

Küçük notlar:
1-Arda mutlaka bu takımdan gönderilmeli. 2.Hakan Şükür olma yolunda hızla ilerliyor.
2-Riijkard takım kadrosundan memnun değil. Kanıt: Basın toplantısındaki son sozü.
3-Seçim yaklaşıyor.Transfer haberleriyle ezilen Anti-Gs medyası klübü yıpratma operasyonu hazırlığında.
4-Transferlerin iyi oynaması için daha çok erken. Geç olan bir şey varsa Elano.

4 Şubat 2010 Perşembe

Bu futbola "Değer" mi? (Antalyaspor 2 - Galatasaray 1)


Yeni transferlerin gazıyla ve son zamanlarda moda olması nedeniyle bir blog açayım demiştim. Hani güzel futbol oynanır da yazar keyiflenirim diye.Ama son iki haftadır ortaya konan oyun blog'a yazı yazma şevkimi kırdı diyebilirim.Bu takım için çanlar çalıyor. Gün geçtikçe takım formdan ve kaliteden uzaklaşıyor. Ekran başına geçen taraftar için işkenceden başka birşey değil G.Saray'ı izlemek.Hani mahallenizde toprak sahada oynanan amatör küme maçları vardır ya, kimse nerde duracağını bilmez,bolcana pas hatası yapılır, G.Saray'ın Antalyaspor ile oynadığı maç da sarı kırmızılı ekip için aynı böyle bir maçtı.Maçın özetine gelicek olursak futbol'un pas unsurundan bihaber olan G.Saray arda'nın enfes(!) diz golüyle 1-0 öne geçmesine rağmen, resmen zorla 2 gol yiyerek sahadan mağlup ayrıldı. Bu kadar mahkum oynayan bir takım nasıl şampiyonluk hedefliyebilir?Sorunları madde madde yazıcam ve maddelerin sonunda bir öngörü de bulunacağım.

Sorunlar

1- Orta saha çökmüş vaziyette,3 tane pas arka arkaya yapılamıyor.(Zaten yapılamıyordu). Özellikle Barış,Ayhan ve Sarp'ın teknik yetersizliği  oyun kurmada büyük bir sıkıntı oluşturuyor.
2- Neill defans için aranan oyuncu kesinlikle değil, son derece kaçak oynuyor. Bu kadar kaçak oynamasına rağmen çok kritik pas hataları ile top kaybına neden oluyor. Ürkek ve ağır.
3- Geri dörtlü rakibe önde basması gerekirken sürekli geriye çekiliyor.Bekler ne defans ne de atak yönünde takıma bir katkı sağlıyor.
4- Takım içi huzursuzluklar var gibi görünüyor.Kanıt Arda'da.
5- Reijkard ve Nesskens takım düzeni ile çok oynuyorlar.Caner bir hafta bek, diğer hafta sol açık oynayabiliyor.
6- Bu böyle 20 maddeye kadar uzar.(Sıkıldım)

Kısaca bu takımdan bişey beklenmemeli diyeceğim ama bu da beni taraftar olarak çok üzüyor.G.Saray gibi bir takımdan birşey bekleyememek yanlışların büyüklüğünün yönetim kanadında olduğunu gösteriyor. Polat döneminde bir türlü beklenen ama izlenemeyen "göze hoş gelen futbol"  bu takım için bir ütopya haline geldi.Eğer böyle devam edilirse G.Saray takımını ve camiasını başarısızlıklarla dolu çok kötü günler bekliyor. Parasını alan alıyor,olan taraftara oluyor. Aslında "banane" demek lazım. Yazsak çok birşey mi değişecek sanki? Asıl sorgulanması gereken, bu takımda,G.Saray markasının büyüklüğüne uygun kapasitede kaç oyuncu var? Cevap oynanan futbolda saklı.

Öngörüme gelicek olursak; bu futbola öngörü bile yapılmaz. Görünen köy klavuz istemez.
Niye uğraşıp bu kadar yazı yazıyorum ben de bilmiyorum.Kısaca bu futbola Değer mi?



1 Şubat 2010 Pazartesi

Tarlaya ektim soğan (!)

 


Ziraat Türkiye Kupası grup maçlarından biri olan Trabzonspor-Orduspor maçı bu sahada oynandı.
"Futbol'un marka değeri" dedikleri bu olsa gerek. 
Bu sahayı gören oyuncu bizde top oynamaya gelir mi?
veya hangi uluslararası firma bizim futbolumuza sponsor olur?

31 Ocak 2010 Pazar

Bu Nasıl Futbol?????????(Denizlispor 1 - G.Saray 2)

            3 yeni transfer,büyük beklentiler, heyecanlı taraftar, devre arasında bizim futbola olan özlemimizi bir nebze olsun gidermişti. Ligde hedef şampiyonluk,Avrupa'da final.Ama bugün öyle bir maç seyrettim ki, bu futbolla bu takımın bu başarılara ulaşması hayal. Halı gibi süper bir zemin, harika yağışsız bir hava, tribünler şahane yani iyi bir futbol maçı için bütün dış koşullar sağlanmış durumda, ama 90 dakika boyunca ortaya konan oyun G.Saray açısından tam bir rezalet. Bir yanda 42 puanla ligde 2.sırada bulunan sarı kırmızılı ekip,diğer yanda  Ankaraspor'u saymassak daha galibiyeti bulunmayan 7 puanla ligin dibine demir atmış bir Denizli.Belki Toplamda Denizlispor'un mali açıdan değeri 1 Elano etmez. ama bugün gördüm ki bu Elano 1  Denizlisporlu Braga etmez.Elano o kadar etkisiz bir oyuncu ki sahada ufacık bir etkisi bile yok.İnsan biraz koşar,top kapar, hırslı oynar.Ne yazık ki bunların hiçbiri bu oyuncuda yok. Maldona'da Fener'de ne ise Elano da bu takımda o.O yüzden satırlara harcanan cümleler bile gereksiz Elano için.2.vaka kaleci. Açık söylüyorum kamyona karpuz yükleyen bir manav yamağı bile bu Franco denilen kaleciden daha iyi kalecilik yapar. O yenilen gol nasıl bir gol öyle? Kardeşim uçsana ,zıplasana! Sinek mi avlıyorsun elinle? Saçma sapan işler.
           Bu takımda 4 senedir orta saha tarla gibi.Elini kolunu sallayan orta alanı geçip kaleci ile karşı karşıya kalıyor.Bu anlayışa bir dur diyen yok. Büyük yıldız(!) Arda, top ezmekle meşgul,Barış'ın zaten topla alakası yok.Biri şu defansa çıkın desin yahu.Adamlar senin üstüne geliyor, senin defansın sürekli geriye doğru kaçıyor.Bu defans anlayışı olduktan sonra daha 7 puanı bulunan denizli 10 tane net pozisyona girer tabii ki.Mucizelerle alınan bir galibiyet var ortada.Bu takımın Türk futbolcu kalitesi Türkiye'nin ilk beşine zor girer. Bu iş sadece yabancılarla olmaz.1-2 yenilgi alırsa hem yönetimsel hemde teknik anlamda G.Saray çok kötü durumlara gelebilir.Umarım gelmez. Çünkü bir taraftar olarak G.Saray'ı hep zirvede görmek istiyorum.Yeni transfer edilen yabancı oyunculara biraz zaman gerek ama takımın zamanı yok,1 ay içinde nerdeyse 8-9 maç var.Kumaşları iyi, kendilerini göstermek istiyorlar umarım faydalı olurlar.Bu takıma pres yapacak her takım istediğini alır gibi gözüküyor şuan.Asıl eksiliğin motivasyon olduğunu düşünüyorum.Hırs ve mücadele olmadan başarı ve şampiyonluklar asla gelmez.Özellikle arda,elano,servet bu takımda kalıcı olmak istiyorlarsa kafalarını maça vermeleri gerek, bol sıfırlı sözleşmelere değil. Çünkü kalıcı olan G.Saray'dır.

28 Ocak 2010 Perşembe

Teşekkürler Haldun Üstünel !


 
İnşallah emeklerinin karşılığını sene sonu kupalarla alırsın.

27 Ocak 2010 Çarşamba

G.Saray hangi taktikle oynamalı?



               Neill,Jo,Gio gibi yeni transferlerin gelmesiyle özellikle medyadaki G.Saray reytingi çok üst seviyeye çıktı.Dolayısıyla taraftarlar da ayrı bir merak ve heyecanla G.Saray'ı izlemek için sabırsızlıkla maçlarını bekler oldu. Bu maçlardan biri de bugün oynanan Ziraat Türkiye Kupası'ndaki Ankaragücü-G.Saray maçıydı.Taraftarlar özellikle Jo ve(veya) Neill'ı  izleyebilmek için stadyuma ve ekran başına koştu. Çünkü artık Haldun Üstünel  taraftarın "sahada görmek istediği" oyuncu profilini yükseltti.Bir nevi beklentiler çok arttı.Bu etkiye rağmen maç oldukça sıkıcı bir tempoda,sürekli çalınan faul düdükleri ile kesilen bir maç durumuna geldi. Şimdi bu sorunun nedenlerini araştıralım ve "G.Saray hangi taktikle oynamalı?" sorusunun cevabını vermeye çalışalım.
              Öncellikle maç gerçekten felakalet derecede kötü bir sahada oynandı.Sahadaki kahverengi renk ,yeşil renkten fazlaydı.321 milyon dolarlık bir sektörde  bu tür sahalarda maç oynanmaması lazım. Klüpler bütün enerjilerini oyuncu alıp-satmak yerine futbolcu sağlığını ön planda tutarak yeşil sahalara yatırım yapmalılar.Bu maç iki takım içinde çok anlam taşımıyordu.Dolayısıyla hırs ve mücadelenin üst seviyede olması beklenemezdi. Bunun gibi nedenlere rağmen G.Saray gibi büyük bir klüp nasıl bu kadar kötü futbol oynayabildi?Oynadığı oyun ileriki lig maçları için bir uyarı niteliği taşıyor mu? Bu sorunun cevabı "kısmen evet" olarak verilebilir.Kısmen olmasının nedeni  birçok yıldız futbolcusunun  takım kadrosunda yer almayışı idi.Özellilke Keita,Arda,Caner,Jo,Neill,Gio gibi futbolu seyredilecek hale getiren oyuncuların varlığı bu takım için çok önemli. Kısmen içindeki "evet"  cevabının nedeni Türk futbolcularındaki fundemantal eksikliği'nde yatıyor.Öyleki maçtaki oyuncuların neredeyse tümü (Emre Çolak hariç) 2 tane yan pas yapabilecek yeteneğe sahip değil.Bu sorun Galatasaray'ın oyun anlayışına balta vurabilir. Çünkü yapılması beklenen sistem  4-3-3.Yani oyunda hızlı ve isabetli pas yüzdesi çok önemli,defanstan çıkarken kaybedilecek bir top kaleye gol olarak dönebilir. Bu sistemde ortadaki 3'lünün top yapma kalitesi vasat olmamalı en azından ordaki oyuncuların belli bir teknik kapasiteye sahip olmaları gerekiyor. G.Saray böyle bir orta sahaya sahip olmadığı gibi 4'lü defans hattı orta sahaya destek vermiyor.4-3-3 için vazgeçilmez olan birşey daha varsa o da defasın topa önde basması gerekliliğidir. Zaten orta sahada kaybedilen top, defans tarafından önde presle karşılaşmayınca rakip oyuncuları ceza alanına kadar rahatlıklatopla ilerleyebiliyorlar.Peki o zaman bu takım yapılan transferlerle birlikte hangi sistemde veya 4-3-3 sisteminde hangi oyuncularla oynamalı?
               Bunun için öncelikle top yapamayan(teknik olmayan) defansif özellikte oyuncu sayısı artıkça daha iyi defans yapılabileceği düşüncesi kafalardan silinmelidir. Bu anlayış kendi sahasında takımın baskı görmesine neden olur.Yani "en iyi defans hucümdur" düşüncesi ana felsefe olmalı. O zaman kadro kimlerden ve nasıl oluşturulmalıdır? 6+2 sınırlandırılması olduğu için defans için fazla alternatif yok. Yani geri dörtlü sabri-neill-servet-balta dörtlüsünden oluşmalı. Bu dörtlüde en zayıf halka Hakan Balta.Çünkü bir bek için son derece ağır ve hücüm yönü sıfır.Defansın önüne gelicek olursak ; burası için olmazsa olmaz iki isim var : Elano ve Arda.Bu oyuncular hızlarından ziyade ayaklarında topu tutmaları ve teknik yönleriye ön plana çıkıyorlar.Ayhan,Topal ve Sarp üçlüsünden ikilisi kesinlikle bu bölgede birlikte oynamamalı.Nedeni oyuna topu sokamamaları. Yaptıkları pres son derece yetersiz ve etkili değil. Yani topa dokunacaklarına sürekli fiziksel temasla rakibe faul yapıyorlar.Bu da doğal olarak oyunun temposunun düşmesine neden oluyor.Rakibin zorluğuna göre orta saha Arda-Elano-Sarp ikili kombinasyonlarından oluşmalı. Gelelim hücum hattına sol açık diye tabir edilen bölgede hırsı ve sürati ile Caner Erkin Banko konumda.Sağ açıkta ise Keita takımın değişmez ismi.Özellikler kanat oyuncuları 4-3-3 sistemde hızlı ve güçlü olmalılar. İleride mecbur olarak Jo oynamalı.Çünkü Nonda bu sistem için en zararlı futbolcu olarak görünüyor.Ağır ve pressiz anlayış ile duran tip forvet kesinlikle bu sistemde kabul göremez. Geriye Sadece bir isim kalıyor o da "joker Gio". Çünkü bu oyuncu özellikleri itibari ile ileri üçlünün her oktasında oynayabilecek teknik ve fiziksel kapasiteye sahip. Rakibin güçsüz olduğu maçlara elano-arda defans önü oynayabilirler.O zaman 4-3-3 sisteminden 4-2-3-1 sistemine dönüş sağlanabilir. Böylece Gio'dan forvet arkası pozisyonda faydanılabilir. Tabii rakip güçlü ise orta göbekte bir direnç eksikliği meydana gelebilir. Bu yüzden zorlu maçlarda arda-elano-sarp üçlüsü orta göbekte sürekli değişerek etkili olabilirler. Elano daha çok sarp ile yakın oynayarak Arda'nın yaratıcı yapısından faydanılabilir. Bu sistem uygulansa bile defans önde rakibe basmaz ise oyun hakimiyeti asla tam olarak Galatasaray'a  geçmez.Neill'e burda iş düşüyor.Sürekli geride bekleyen defansın ileri çıkmasını sağlaması gerekiyor.Bu Servet ve Balta gibi ağır oyuncuların varlığında çok riskli bir anlayış olarak görülebilir ama zaten risk almadan asla 4-3-3 sistemi uygulanamaz. Yani kontrollü oyun tarzı kesinlikle ana felsefe olarak belirlenmemeli. Kontrollü oyun tarzı G.Saray için "altında ferrari olan bir adamın düz yolda 60'la gitmesine" benzer. Bu kadar yetenekli oyuncu varsa mutlaka risk alınmalıdır. Yani defansın topla oynaması en az sürede tutulmalıdır.   


Gio forvet oynar mı?



         Bilindiği gibi Giovanni Dos Santos  Galatasaray'a transfer oldu. Kimisi bonservisi ile ,kimisi "sene sonu opsiyonu" ile kiralandı diyor. Benim için bunlar önemli değil. Benim tartışmak istediğim Dos Santos forvet oynayamaz iddası.
         Galatasaray taraftarı Nonda ile 2007 yılında tanıştı.Nonda gelirken yanında, yaşadığı büyük sakatlığın tedirginliğini de getirmişti.Yaşı itibari ile 30 yaş sınırını zorlayan bu futbolcu, kariyerinin en önemli başarısını Monaco'da yaşamıştı.Günümüze kadar geçen zamanda Galatasaray kariyerinde 87 maçta 40 gol atmış bir oyuncu Shabani Nonda. Tabii bu goller içinde onun için en anlamlısı, 27 Nisan 2008 tarihinde Fenerbahçe'ye attığı kafa golüydü.
          Geçen bu zaman içinde Nonda Galatasaray taraftarı için ne ifade ediyor? Benim kişisel görüşüm; Nonda sadece  Fenerbahçe maçında atığı golle taraftarın zihninde yer edecek. Ne atamadığı güzel goller, Ne içinde var olmadığına inandığım futbol oynama aşkı ile hatırlanacak.Bir futbol seyircisi olarak kesinlikle maçını izlemek istemeyeceğim oyuncuların başında geliyor Nonda. Niye mi? Bunu, en güzel Galatasaray'ın forma renklerinin temsil ettiği duygular açıklar. Nedir bu duygular? Hırs,Çoşku ve Eğlence. Bu oyuncu ne şut atarken, ne gol sonrası sevincinde bu duyguların hiçbirini taşımadığını yüzüne biraz dikkatli bakarsanız görebilirsiniz.Ayrıca bu forvet oyuncusunun inanılmaz derecede ağır oluşu, kafa toplarındaki etkisizliği ve son vuruşlarındaki ruh (enerji) eksiliği onu Türkiye Süper Ligi'nin en sıradan forvet oyuncuları arasına sokuyor. 87 maçta 40 gol atması kimseyi yanıltmasın. Türkiye liginde gol atmak sanıldığı kadar zor bir olay değil. 27 Nisan 2008 günü şampiyonluğu getiren  golün gelişimi zaten bu lig'de gol atmak için ilerde durmanın yeterli olduğunu gösteriyor. Ali Lukunku gibi bir oyuncunun bu ligde 12 maçta 6 gol atması bunun en büyük kanıtı.
           Asıl konumuza gelirsek, 20 yaşındaki yeni transfer Gio forvet oynayabilir mi? Nonda ve forvet olduğu söylenen diğer futbolcular oynayabiliyorsa Gio da oynayabilir. Neden mi? Öncelikle oyuncunun ruh haline bakmalıyız.Galatasaray'ın hücum futbolu için en önemli şart olan "hırs", bu oyuncunun damarlarına kadar işlemiş. Yaşının 20 olması onun daha "mevki gelişimini" tam olarak tamamlamadığını gösterebilir.Özellikle Barcelona'dan hocası Reijkard'ın elinde şekil alarak bir "futbol sanat eserine" dönüşebilir. Teknik ve fiziksel özelliklerine bakıcak olursak, son derece süratli, oynadığı gibi oynatabilen bir yapıya sahip, son vuruşları çok mükemmel olmasa da isabetli ve sert, Top sürerken denge kaybına uğramıyor bu da ikili mücadelelerde yüksek fizikli bir oyuncu olmamasına rağmen topu kaybetmemesine neden oluyor. Tek eksi yönü hava toplarındaki boy dejavantajı, artık bu özellik de total futbol anlayışı ile tarihe karışmış durumda. Yani artık kısa boylu,hızlı,ayağına hakim, defans arkasına kaçabilecek yapıdaki forvetler tutuluyor.Bu da onu, forvet bölgesi için özellikleri açısından önemli bir konuma sokuyor. 17 yaşında Barcelona'da 28 maçta oynamış olması, gelişimine deneyim anlamında ne kadar çok şey kattığını düşünsem de, gelişimi için daha 17 yaşındaki bir oyuncu için çok büyük bir baskı oluşturdu. 1,5 senelik premier lig macerasında "aslanlar arasına atılmış bir gladyatör" gibi sürekli yanlız bırakıldı,destek çıkılmadı.Zaten zirveye 17 yaşında çıkan bir yıldız için durağan bir kaç sezon olması çok muhtemel görünüyordu.Şimdi ise şartlar çok değişti. Kendisini yıldız mertebesine taşıyan hocasıyla aynı takımda buluşacak, içinde var olduğu yetenek daha da parlıyacak.2009 yılında Gold Cup turnuvasında aldığı  "Turnuvanın en iyi oyuncusu-MVP" ödülü ile patlamaya hazır bir yanardağ izlenimi verdi.
            Bundan sonrası tamamen ona ve zamana bağlı. Umarım, sahip olduğu hırs ve yeteneklerle Galatasaray ile aradığı yükselişe kavuşur.