25 Şubat 2010 Perşembe

Bu takımdan Ne bekliyordunuz ki? Galatasaray : 1 A.Madrid:2

                 Futbol oynamadan hangi maçı kazanabilirsin? Sağ ve sol bek olmadan hangi maçı gol yemeden bitirebilirsin ? Orta sahada topal,sarp gibi adamlar olduktan sonra oyunun kontrolünü nasıl sağlıyabilirsin?Arda'dan forvet oynatarak nasıl gol atmayı bekleyebilirsin? Bekleyemezsin ve böylede kendi sahanda amatör takım gibi 2 golle elenir gidersin.Millet dua etsin 5 gol atmadı adamlar.
                Herkesin dilinde tek bir şey: "hakem maçı  katletti.". Doğrudur ama Caner'in maçı katlemeye ne hakkı var? Göz göregöre atttırdı kendini. Resmen takımını yaktı. Penaltı verilmemiş.Eee ne yapalım yani? Bırakın maçı o zaman.Nerde profesyonellik? Yok. Bu takımda zaten hiçbir zaman var olmadı. Niye? Tek sebep disipslinsizlik ve bulunduğu mevkiyi hazmedememe.Hala iddaamın arkasındayım,bu takımdaki Türk oyuncular Türkiye'de 2.ligde oynayacak kapasitede. G.Saray isminin arkasına sığınmışlar.Bu orta saha ve bu oyuncularla anca bu kadar olur.
                Polat 25 gün önce 3 kulvardada iddalıyız demişti. 2'si gitti 1'i kaldı.İşler iyi gitmeyince bahaneler bulunur. Bu maçın da bahanesi bulundu.HAKEM.Hala hatalar halının altına süpürülüyor ve gerçekler görülmüyor. Takımın orta sahada top çeviremediği ve sahasında mahkum oyun oynadığı görülemiyor.Beşiktaş maçında da bu böyleydi ,Madrid maçında da ve ne yazık ki önümüzdeki maçlarda da.
              Polat 70 milyon doları  birleşmeye harcıyacağına gitsin kaliteli 3-4 Türk oyuncu alsın.Yoksa her sene aynı senaryo ve aynı skandal futbol devam eder.
   
        

13 Şubat 2010 Cumartesi

4 Film 4 Yorum (4x4 inceleme)

1-Case 39 (2009)

              2009 yapımı bu film gerçekten güzel ve sürükleyici. Daha çok aşk,romantik komedi filmlerinde görmeye alıştığımız  Renee Zellweger, filmin başrol  oyuncusu ve filmde hakikaten müthiş bir performans sergiliyor. Gerilim-korku tarzı  filmlerde beklediğim doğal-korku hissini, bu film çok iyi yansıtmış.Yani içgüdüsel tepkiler abartısız olarak sunulmuş.Bana göre en iyi korku filmleri, insanın içini kemiren korku filmleridir.İyinin aslında kötü olması, beklentileri başka yöne çekerek gerçek korku hissini şaşkınlıkla destekliyor.Film, "Halka" filmi ile benzerlik gösteriyor.Ama öyle aman aman süper bir film değil. Görsellik biraz daha geliştirilebilirdi.Filmi izleyecekler için filmin konusunu okumadan filmi izlemelerini tavsiye ederim.Verdiğim puan 7/10.  

2-Un Prophète (A Prophet) -2009

               "A Prophet" filmi ödül avcısı bir film. Şimdiye kadar Cannes film festivali "Juri büyük ödülü", Londra film festivali "en iyi film ödüllerine layık görüldü. Son olarak da 2010 "En iyi yabancı film" oscar adayı olarak mart ayında bu ödülü almaya çalışacak.Verilen ödüllere rağmen, film o kadar da iyi değil. Herşeyden önce film "Çakma-Godfather" olarak nitelendirilebilir.Bazı sahneler "baba" filminden esinlenilmiş izlenimi veriyor.Aslında bu kıyaslamayı hakedecek bir film kesinlikle değil.Konusu, bir adamın hapishanede, ayakçılıktan patronluğa çıkış öyküsü olarak izah edilebilir.Aslında filmin başı izleyici sıkmıyor ama sonrası tam bir felaket.Temposu giderek düşmeye başlayan film, oyunculuklar anlamında da yetersiz. Dialoglar sıkıcı ve sürekli kendini tekrar ediyor. Müzikler ve sinematografi iyi olmayınca,  film izleyicide tatsız,tutsuz,soğuk bir çorba tadı bırakıyor.
Kısaca, ödülleri nasıl aldığını çözemediğim bir film. İzlenmeli mi sorusuna cevabım ne evet ne hayır olurdu.Verdiğim puan 6/10.


3- Kung Fu (2004)

              Kung Fu 2004 yapımı bir komedi filmi ama benzerleri gibi değil.Filmi 2 kelime ile özetliyebirim: Komedinin Matrix'i.Bu ne demek? Film,süper kalite bir çizgi roman gibi.Işıl ışıl parlıyor. Film bitene kadar olağanüstü bir görsel şölen sunuyor. Keşke biraz daha sağlam bir konu üzerine inşa etselerdi. Konu,Kurgu olarak pek fazla bir şey beklemeyin derim.Hareketler,kamera açıları ve akıcılık 10 üzerinden 10. Film bazı bölümlerinde duygusallık portresi çiziyor. Gerçekten etkileyici idi.Özellikle kutudan çıkan şeker sahnesi insanın içini burkan türdendi.Akıl hastanesindeki gökyüzü manzarası ve duvardaki afiş önünde kızla oğlanın duruşu, filmin sanatsal bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor.Herkesin mutlaka izlemesi gereken bir film.Verdiğim puan konu 5/10 , diğer unsurlar 10/10.   
   
          
4-Night at the Museum (2006)

               2006 yılındaki tüm filmleri seyretmedim ama galiba o senenin en kötü filmi "Night at the Museum" olsa gerek.Klasik bir Ben Stiller filmi. Bu tür filmlere -10 yasağı koymalılar.10 yaşından büyükler bu tür filmleri seyretmemeli diye.Filmde konu yok,heyecan yok, oyunculuk yok.Teletubbies kıvamında berbat bir film.Benim en sinirime dokunan şey, koca filmin küçücük müze içinde geçmesi. (Bir vos-vos'a doluşmuş 20 kişi gibi). Sıkış Tepiş. Böyle senaryo ne gördüm ne izledim. O kadar saçma ki ,Müzedeki çalışanın 4 sene boyunca kızılderili bir kız hakkında yazmaya çalıştığı tezi yarıda bırakmaya karar vermesi, ardından filmin sonunda balmumundan yapılmış kızılderili bir heykelle,röportaj yapıcak olması tüylerimi diken diken olmasına yetti.Son olarak bişey daha değinmek istiyorum, sinema sektöründe bazı oyuncular vardır hep aynı yüz ifadesi ile oynarlar. Filmdeki,senaryodaki karaktere farklı birşey katmazlar. Nicholas Cage gibi Ben Stiller da öyle bir oyuncu.Hep aynı mimikler,hep aynı yüz ifadesi.Yapım şirketleri artık sinema değeri taşıyan filmleri yapmak yerine "Para(Hasılat)" değeri taşıyan filmler çeviriyorlar.Bu zihniyet de böyle çok kötü filmlerin çıkmasına neden oluyor.Sadece yazık. Puanım 1/10.        
 

         
       

          
   

10 Şubat 2010 Çarşamba

Başarının Anahtarı : Orta Saha (Galatasaray 3-2 Antalyaspor)

            Özellikle maçın 2.yarısında Emre Çolak'ın girmesiyle uzun zamandır izlemeyi özlediğim hareketli,baskılı G.Saray'ı izleme imkanı  buldum ama ne yazık ki önemli noktalarda oynayan yeteneksiz oyuncuların bireysel hataları nedeniyle 3-2 kazanılan Antalyaspor maçı, kazanılmasına rağmen kupadan elenmeyi engelleyemedi. İnsanlar,taraftarlar istediği kadar konuşsun ama bir gerçek var ki bu takımın forvetsiz bir maça çıkıyor olması skandaldır. Yönetimin devre arası girdiği risk tamamen zarara dönüşmüştür.Arda'yı forvet oynatabilmek süper bir teknik dehalık(!) gerektirir. Sezon başından beri hiçbir maçta varlığı hissettiremeyen Rijkaard,transfer dönemindeki tercih hatalarına ,taktik hataları eklemeye devam ediyor. Kupadan elenmeyle çöküş başlamıştır. Atletico şu takımı topal-sarp gibi orta sahada ne işe yaradığını çözemediğim adamlarla 5'lik eder.
            Her zaman G.Saray'ın Türk oyuncu potansiyelinin Süper ligin altında olduğunu düşünmüşümdür. Ne yazık ki Kewell,Baros,Jo gibi oyuncuların olmaması bu gerçeği son maçlarda göz önüne sermekte. Şu takımı izleyip,"biz 5 kupayı da almak istiyoruz demek" tam bir yöneticilik hatasıdır. Şu orta saha,forvetsizlik ve kalecilik komedisi ile G.Saray'ın bırakın kupayı ligde 2. olması bile başarıdır. Aslında işin ironisi,bugünki maçta forvetsiz G.Saray'ın,eski forveti necati tarafından atılan 2 golle kupadan elenmesidir.Hoş,aslında tarla gibi boş bir alan bırakan orta sahanın da bunda büyük etkisi var. Valla seçimlerde iş zor. Böyle giderse G.Saray'ın bütün kulvarlardan elenmesi olası gözüküyor. 2 senedir bir istikrar oturtamayan yönetim, herhalde seçimlerde güçlü bir aday karşısında havlu atabilir.Başıboş bir orta sahanın varlığı 2 senedir gözle görülmesine rağmen, hala orta göbeğe hiçbir çözüm üretilemiyor buda Antalya gibi takımların 2 atakla 2 gol bulmasına neden oluyor. 1-0 öne geçen takım, kontrollü oyun oynayamıyorsa, defans disiplinini elinde tutamıyorsa o takımdan başarı beklenmesi sadece bir komedi filmidir.8 eksikli Antalya gibi bir takımdan kendi sahanda rezalet 2 gol yiyorsan, kupa hayalleri kurmayacaksın.Bugunkü maç, Bordeux,Fener(kupa),Hamburg  maçlarının kopyasıydı  ve hüsranla bitiverdi.Topu tutamayan ,2 tane düzgün pas atamayan orta saha ile ancak bu kadar olur.Bu orta saha ile  asla başarı beklemiyorum.Çünkü futbolda orta saha başarının anahtarıdır.


7 Şubat 2010 Pazar

Couples Retreat (film inceleme)

          
           Öncelikle bu filmi  seyretmek için beklentilerinizi sıfırın altına çekin ve izlemeye çalışın.O kadar soğuk bir film yapmışlar ki baştan aşağı sapır sapır dökülüyor.Temel şeklini özetlemeye çalışırsam 4-5 tane aktör ve aktrist tatile gidiyorlar,eğleniyorlar saçma sapan diyaloglar ve kurgusuzluk içinde bir kamera yardımıyla amatörce film çekiyorlar.Filmin adını da "Couples Reatreat" koyuyorlar.Sürahi hanım gibi PEH demek istiyorum. 
       
           Filmin konusu ve genel şekli ekşi yorumlarına benzetilerek 4 temel söz grubu ile özetlenebilir:
           1-İlişkiler üzerine yapılmış mesaj verme kaygısı taşıyan boş diyolagların bitmek bilmediği bir film.
           2-Kurgu ve senaryo tamemen bitik halde.Ne bir konu var ne bir olay. "laba laba laba" diyerek başlıyor ve bitiyor.
           3-Sorunsuz hayatlarına sorun arayan "Desperate Housewives" merkezli insanların eşleriyle olan çocuksu tartışmalarının "ilişki doktoru" düzeyinde incelendiği vasat bir film. 
           4- Ulan para kazanmak ne kadar kolay iş dedirten film.(Oyunculuk anlamında)
    
           Bol zamanınız,bol paranız da olsa kesinlikle bu filmi izlemenizi tavsiye etmem.10 üzerinden verilebilecek maksimum puan 2 olur.Aslında 1 puan verilmesi lazım ama güzel manzaralar ve güzel kızlar için +1 puan daha verilebilir.

Sherlock Holmes (film inceleme)

            


                Bundan böyle blogda futboldan ayrı olarak izlediğim filmlerin kendi çapımda yorumlarını yapıcağım.Uzun zamandır film arşivi yapmaktayım.Halihazırda yaklaşık 300 filmlik bir arşive sahibim.Sinema benim için bir çeşit tutku.Bir hobi olması dışında düş dünyasına açılan bir pencere gibi.İlk film incelememi Sherlock Holmes adlı film için yaptım.Küçük bir not: Film ülkemizde 15 ocak'ta sinemalardaki yerini aldı. 

                İnceleme:
          
               Öncelikle filmin mimarlarından bahsetmek isterim.2009 yapımı bu filmin yönetmen koltuğunda daha çok Snatch ve Revolver adlı filmlerden tanıdığımız Guy Ritchie oturuyor.Bu yönetmenin en sevdiğim yanı filmlerinde sokak dövüş tarzının asilliğini yansıtması. Kan,ter ve espriyi bir arada harmanlayarak dövüşe bir asillik katıyor.Bu da filmlerini farklı kılıyor.Filmin yıldız oyuncu kadrosunda herkesin yakından tanıdığı Robert Downey Jr. ve "Mr.Talented Ripley" adlı filmdeki oyunculuğu ile alkışları toplayan yakışıklı oyuncu Jude Law yer alıyor.
              Film yaklaşık  2 saat sürmekte ve bu seyirciyi sıkmayacak yeterlikteki bir süre.Film,dönemin koşullarını izleyiciye çok iyi aktarabiliyor.Filmin içinde geçtiği zaman  kıyafetler,makyaj ve mimari yapısı itibari ile çok iyi anlatılmış.İzleyici böylece kendini, senaryonun işlendiği tarih içinde buluveriyor.Diyolaglar bazı yerlede gereğinden fazla uzun ve karmaşık.Olayların anlatımı oldukça hızlı bu yüzden dikkatli seyredilmesi gereken bir film. Filmin müziklerini ünlü sanatçı Hans Zimmer yapmış.Müzikler beni kendine hayran bıraktırdı diyebilirim.Müziklerin sanki insanın içini okşar gibi bir etkisi var.Gizem içinde gizem anlayışı,espri ve sahtekarlıkla harmanlanarak ortaya akıcı güzel bir film çıkmış.Filmin son bölümünde açığa çıkan gerçekler hızlı anlatımdan dolayı şok edici etkisini kaybediyor ve bazı yerler yeterince anlaşılmıyor.Ama gene de mutlaka izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum.10 üzerinden bir puan vermek gerekse benim puanım 7.5 olurdu.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Time out

Biraz mola zamanı.Ankaraspor maçı tam zamanında geldi.Bu futbolu seyredeceğime Rtük'ün kanallara koyduğu belgeselleri seyrederim daha iyi.Hani belki birkaç futbolcu erken iyileşir takıma dönebilirse şampiyonluk da gene iddalı duruma gelebiliriz.Ama şuan ki şartlarda gelecek vahim gözüküyor.Takımda ciddi bir formsuzluk ve ciddiyetsizlik var.Bu arada futbolcular biraz aynaya baksınlar ve "ben bu takımda nasıl oynayabiliyorum" diye kendilerini sorgulasınlar.Tabii biraz yönetim baskısı şart gözüküyor.Daha kaptanlığın k'sini bilmeyen oyunculara kaptanlık verilirse çöküş hızlanır.Kayserispor beraberliği ile bişey kaybedilmiş sayılmaz.Asıl film bu moladan sonra başlıyacak.Bakalım filmin sonu izleyiciyi güldürebilecek mi?

Küçük notlar:
1-Arda mutlaka bu takımdan gönderilmeli. 2.Hakan Şükür olma yolunda hızla ilerliyor.
2-Riijkard takım kadrosundan memnun değil. Kanıt: Basın toplantısındaki son sozü.
3-Seçim yaklaşıyor.Transfer haberleriyle ezilen Anti-Gs medyası klübü yıpratma operasyonu hazırlığında.
4-Transferlerin iyi oynaması için daha çok erken. Geç olan bir şey varsa Elano.

4 Şubat 2010 Perşembe

Bu futbola "Değer" mi? (Antalyaspor 2 - Galatasaray 1)


Yeni transferlerin gazıyla ve son zamanlarda moda olması nedeniyle bir blog açayım demiştim. Hani güzel futbol oynanır da yazar keyiflenirim diye.Ama son iki haftadır ortaya konan oyun blog'a yazı yazma şevkimi kırdı diyebilirim.Bu takım için çanlar çalıyor. Gün geçtikçe takım formdan ve kaliteden uzaklaşıyor. Ekran başına geçen taraftar için işkenceden başka birşey değil G.Saray'ı izlemek.Hani mahallenizde toprak sahada oynanan amatör küme maçları vardır ya, kimse nerde duracağını bilmez,bolcana pas hatası yapılır, G.Saray'ın Antalyaspor ile oynadığı maç da sarı kırmızılı ekip için aynı böyle bir maçtı.Maçın özetine gelicek olursak futbol'un pas unsurundan bihaber olan G.Saray arda'nın enfes(!) diz golüyle 1-0 öne geçmesine rağmen, resmen zorla 2 gol yiyerek sahadan mağlup ayrıldı. Bu kadar mahkum oynayan bir takım nasıl şampiyonluk hedefliyebilir?Sorunları madde madde yazıcam ve maddelerin sonunda bir öngörü de bulunacağım.

Sorunlar

1- Orta saha çökmüş vaziyette,3 tane pas arka arkaya yapılamıyor.(Zaten yapılamıyordu). Özellikle Barış,Ayhan ve Sarp'ın teknik yetersizliği  oyun kurmada büyük bir sıkıntı oluşturuyor.
2- Neill defans için aranan oyuncu kesinlikle değil, son derece kaçak oynuyor. Bu kadar kaçak oynamasına rağmen çok kritik pas hataları ile top kaybına neden oluyor. Ürkek ve ağır.
3- Geri dörtlü rakibe önde basması gerekirken sürekli geriye çekiliyor.Bekler ne defans ne de atak yönünde takıma bir katkı sağlıyor.
4- Takım içi huzursuzluklar var gibi görünüyor.Kanıt Arda'da.
5- Reijkard ve Nesskens takım düzeni ile çok oynuyorlar.Caner bir hafta bek, diğer hafta sol açık oynayabiliyor.
6- Bu böyle 20 maddeye kadar uzar.(Sıkıldım)

Kısaca bu takımdan bişey beklenmemeli diyeceğim ama bu da beni taraftar olarak çok üzüyor.G.Saray gibi bir takımdan birşey bekleyememek yanlışların büyüklüğünün yönetim kanadında olduğunu gösteriyor. Polat döneminde bir türlü beklenen ama izlenemeyen "göze hoş gelen futbol"  bu takım için bir ütopya haline geldi.Eğer böyle devam edilirse G.Saray takımını ve camiasını başarısızlıklarla dolu çok kötü günler bekliyor. Parasını alan alıyor,olan taraftara oluyor. Aslında "banane" demek lazım. Yazsak çok birşey mi değişecek sanki? Asıl sorgulanması gereken, bu takımda,G.Saray markasının büyüklüğüne uygun kapasitede kaç oyuncu var? Cevap oynanan futbolda saklı.

Öngörüme gelicek olursak; bu futbola öngörü bile yapılmaz. Görünen köy klavuz istemez.
Niye uğraşıp bu kadar yazı yazıyorum ben de bilmiyorum.Kısaca bu futbola Değer mi?



1 Şubat 2010 Pazartesi

Tarlaya ektim soğan (!)

 


Ziraat Türkiye Kupası grup maçlarından biri olan Trabzonspor-Orduspor maçı bu sahada oynandı.
"Futbol'un marka değeri" dedikleri bu olsa gerek. 
Bu sahayı gören oyuncu bizde top oynamaya gelir mi?
veya hangi uluslararası firma bizim futbolumuza sponsor olur?