29 Ocak 2011 Cumartesi

Hatalar Silsilesi

    
            Bugünkü Bursa-G.Saray maçı için söylenecek söz bulamıyorum. Bir takımın buralara gelmesi hatalar silsilesinin sonucu. Öncelikle Hagi gibi aşırı amatör bir adamın hoca olarak getirilmesi en büyük hata. Geldiği gibi Misimoviç'i bir çırpıda sildi. Barış-Ayhan-Mustafa (BAM) ısrarından bir türlü vazgeçmedi. Mutlaka bu üçlüden en az ikisi her zaman oynadı. Bir futbolsever olarak bakıyorum da BAM'ı oynatmak kesinlikle futbola hakarettir. Culio ve Yekta gibi ayaklarına hakim adamları alıp bunları sağ ve sol açık niyetine oynatmak hakikaten dahiyane bir fikir(!) Anlamadığım bu adamlar neden orta iç bölgede oynatılmazlar? Veya şöyle sorayım Ayhan,Sarp,Barış gibi adamların ne artıları var da sürekli orta göbekte oynatılıyorlar. Bu adamlar topu kontrol edemezler, topu dağıtmazlar, dikine oynayamazlar,gereksiz kart görüp takımı sürekli 10 kişi bırakırlar AMA sürekli orta göbekte oynatılırlar. Neden??? Sokaktaki insan bile bu adamların futbolcu olmadıklarını biliyorken bu adamlarda ısrar etmenin amacı ne? "Başka futbolcu mu var?" diyerek karşı çıkmak tam tabiri ile cehalettir. Eğer bir hoca güzel,pozitif futbol oynatmak niyetinde ise bu üçlüyü oynatacağına sahaya 8 kişi ile çıkar. Yekta-Culio gibi iki orta-merkez oyuncusu var ama hala BAM sahada. Diğer bir hata asıl mevkisi forvet olmayan Kazım'ı tek forvet olarak oynatmak hem de arkasına BAM'ı koyarak. Takım topu ilerde tutamıyor ama ısrarla tek forvet. Kadroda Stancu gibi hem forvet arkası hem de forvet gibi oynayabilen bir oyuncu varken kazım'ı ilerde yanlız bırakmak taktiksel bir çöküştür. Bu takımın yapılan 4-5 yeni transferlerle birlikte kötü kadrosu olduğunu kesinlikle düşünmüyorum.Zaten taraftarın zoruna giden de bu. Bugün 2-0 yenildiğimiz Bursa maçı top oynamadan kazandı. Yani biz gene birçok maçta olduğu gibi kendi kendimizi imha ettik. Rakip kazanmak için hiçbir şey yapmadı. Kalede yapılan inanılmaz 2 hata maçı zaten kopardı bir de Ayhan'ın takımını satarak oyundan atılması zaten Bursa'nın bir şey yapmasına gerek bırakmadı. Bursa sürekli rölantide top oynadı. İlk amaçları gol yememekti. Zaten Ertuğrul, Sercan ve Volkan'ı ilk 11 kadrosuna almayarak bu niyetini belli etti. (Hem de Balta-Servet ikilisi stoperken).

          G.Saray küçük takım felsefesinde oynatılıyor. Takımda dikine oynama felsefesi yok. Risk almak yok. Küçük takım gibi sürekli geride bekleyen,sürekli yan top yapan bir takım var. Bunun nedeni, tümüyle takım kalitesi ile ilgili değil. Bu, ayrıca yapılan oyuncu tercihleri,oyunculara verilen talimatlar ile alakalı.Mesela defanstan çıkan her top bam-güm diye ileri uzun top (şişirme) olarak kullanılıyor. Bu %50 teknik ile alakalı iken %50 de mental bir olaydır.Yani teknik adam "top kaybedin ama yerden oynayın topu uzun kullanmayın","Birbirinize yakın oynayın,riske girmekten kaçınmayın" gibi taktiksel anlayıştan neden oyuncularına bahsetmez? Yani hocalık sadece ilk 11'i belirleyip, idman programı hazırlamak mı? Oyun felsefesi nerde? Sokaktan adamı klübün başına hoca diye getirseler oyun bundan farklı olmaz. Her maç "beyin-bedava","yetenek fakiri" Sabri'nin her serbest vuruşun başına geçmesine nasıl izin verilir? Adam barajı bile geçemiyor,düzgün orta bile açamazken sürekli duran topların başında ve bunu sürekli yapmasına rağmen ısrarla topun başında. Yani takım, klübeden bırakın yönetilmeyi resmen baltalanıyor.Yani hata yapılıyor,bu hataya başka hatalar eklenip takımın bu hallere gelmesine neden oluyor.Bu takım her ne olursa olsun çok daha düzenli,karakterli bir futbol oynayabilir. Sonuçta bu ligin şampiyonu CL'de averaj takımı olan Bursa. Bir senede şampiyonluğa oynayan Sivas, bir sene sonra kümede kalma mücadelesi veriyor. Kimse muhteşem bir futbol oynamıyor. Az hata yapan,formasının hakkını veren başarılı oluyor. Bu kadar basit. Ama bir takım, kalesi ve orta sahası bomboş oynarsa tabii ki başarılı olamaz.

       Yönetimsel faaliyetlere değinmeye gerek yok. Zaten bu işlerin buralara kadar gelmesinde 1.sorumlu karar mercii olan yönetimdir,başkandır. Futbolculukla alakası olmayan balta,ayhan,sarp,sabri,servet,barış,mustafa gibi adamlara bu Büyük G.Saray formasını giydirerek "Bu forma kutsaldır nasip olmaz herkese" ilkesini,ideolünü yerle bir etmişlerdir."Öncelikli amacı yabancı ülke takımlarını yenmek olan" 100 yıllık klübü,antreman tesislerini hamam böceği basmış, top alacak parası olmayan 10.sınıf takımlara madara ederek taraftarının boynunu bükmüştür. Yok rivaymış,yok stadmış bunların hepsi makyaj. Gerçek olan hedefler ve ilkelerdir.

       Son olarak yeni transferleri değerlendireceğim:

       Stancu: Hareketli,hızlı, dikine oynayabilen tekniği olan akıllı bir oyuncu izlenimi verdi. Benzetme yapmak gerekirse baros-sercan karışımı gibi geldi
       Yekta: Biraz ağır ama teknik, ayağına hakim. Orta göbek duruken sağ açık oynatıldığı için hagi mağduru.
       Culio: Ayağında fazla top tutuyor. Tekniği yeterli. BAM mağduru ve Sol açık gibi oynatıldığı için Hagi mağduru.
       Kazım:  Tek forvet asla oynayamaz. Aslında bu kadro yapısında d.villa,ibrahimoviç bile tek forvet oynayamaz. Destek veren yok.

        Tabii bu övgüleri yaparken kadrodaki inanılmaz kalitesizliği göze almak gerek. Yani biraz dev aynasındaki gibi görünebilirler. Benim için sorun değil. Yeter ki futbolu bilenler oynasın. Kimse Barca gibi top oynamamızı beklemiyor. Yani sahada izlerken iğrenmeyeceğim oyuncuları izlemek benim için şu aşamada yeterli.Son olarak Polat başkan olarak kalmak istiyorsa (piyasada alternatifi yok) ne yapıp edip bu takımın Türk oyuncu kalitesini yükseltmeli. Gerekirse 20-30 milyon harcayıp, Kaliteli birçok Türk,Gurbetçi oyuncu almalı. Ve biran önce sahada kendini futbolcu zanneden enkazlara yol vermeli. Tabii işe önce hagi amatörünü yollamak ile başlamalı. Çünkü hagi olduğu sürece istediğimiz kadar iyi oyuncu alalım saçma sapan 11'ler,saçma sapan dizilişiler sürekli karşımıza çıkacaktır. Mesela bugün 2-0 geride iken mustafa ve sarı kartlı ayhan dururken takımın en iyi oyuncusu emre'yi çıkarıp yerine Stancu'yu alması direk kovulma sebebi olabilir.      

5 Ocak 2011 Çarşamba

GALATASARAY-NAME

  
         Bu klüpte en büyük sorun karar mekanizması. Klubün karar mekanizması kim? Bu kadar kötü tercihler nasıl yapılabiliyor? Hagi-Feldkamp-Skibbe-Bülent-Rijkaard tekrar Hagi. Rijkaard gelir adama düzgün kadro verilmez. Hagi gelir elde olan iyi adamları 2 dakikada harcar. Yeni transferler olduğunda bunları Hagi gibi mega-amatör bir teknik adama mı emanet ediceğiz? Sonra Hagi gidecek bu sefer haydi tekrar baştan. Nasıl bir kısır döngü bu?

        G.Saray takımında, 3 senedir en büyük sorun çok ağır(yavaş) tempoda futbol oynama anlayışı. Buna göre "tempolu futbol anlayışına" uygun oyuncular tercih etmek çok mu zor? Pino gibi bir adam göze niye hoş geliyor. Adam G.Saray'a gelmiş en "beyin bedava" oyuncu ama adam,hızlı ve çabuk. Keza Sabri için de aynı şeyler geçerli. Msimoviç kötü oyuncu mu? Asla. Ama takım zaten aşırı ağır bir takım. Sen bu takıma Misimoviç'i alıp tempo yapmasını bekleyemezsin. Sonra Misimoviç kötü oyuncu olur. G.Saray taraftarı her zaman tempolu futbolu benimsemiştir. Son 3 yılda alınan oyunculardan %90'nı oyunu tempolu-süratli hale getirecek oyuncular değil. Takımda Arda-Misimoviç gibi yönlendirici veya hazırlayıcı oyuncular var ama tempoyu arttıracak,adam eksiltebilen tek pas oynayabilen çabuk oyuncular yok. Mesela koy Misimoviç'i Fener'e bak bakalım Niang senede kaç gol atıyor? Veya Stoch ve Dia kaç pozisyona giriyorlar? Aykut'un en beğendiğim özelliği hızlı , tempolu futbola adapte olabilen oyuncuları tercih etmesi. Eğer birkaç takviye yapıp sistemi geliştirebilirse fener çok etkili bir takım olabilir.Tabii Dia ve Stoch çok iyi oyuncular değiller ama süratli futbol anlayışına uygun adamlar. Keza Bursalı Volkan ve Sercan da süratli futbola son derece uygun oyuncular. Zor olan zaten süratli futbol anlayışını bir düzene bir şekle sokmakta. İşte o zaman başarılar sürekli hale gelir,güzel futbol olur.(Bknz. 2000 model G.Saray). Ama bugünkü G.Saray topla oynadığı 50-60 dakikanın en az 15-20 dakikasını kendi sahasında uyuzca top çevirmekle, geri paslarla,ağır hareketlerle harcıyor. Bi de bu ağır ve teknik anlamda iğrenç paslaşmalar esnasında kaybedilen top,hoooppp gol oluveriyor. Yani rakip gol atmak için özel bir çaba sarfetmiyor. İşin kötüsü gol yeniyor ama tempo gene yok. Takım karşı kaleye bile gidemiyor. Zaten takımdaki "beyin-bedava" orta saha ve geri dörtlü tempoyu arttıralım diye topu şişirmeye başlıyorlar. Ve ortaya çıkan: sırf top kayıpları ile oynayan bir takım. Bence yapılması gereken büyük takıma yakışan tempolu futbol anlaşına uygun futbolcular tercih etmek. Tabii teknik olmaları da şart. Ama aranması gereken birinci özellik süratli,çabuk futbol yapısı. Böyle bir takıma orta sahada topu yönlendirebilen, tempoyu ayarlayabilen bir-iki gerçekten kaliteli yıldız isimler katılırsa o zaman takım bir düzene girebilir. Düzene girebilmek için zaman şarttır. Toplu veya topsuz oyunda futbolcuların duracakları yerleri bilmeleri, birbirleri ile olan mesafeyi ayarlamaları, kademeye girme veya pozisyon alma gibi taktiksel gelişim elbette zaman alır.

         Bu süreç esnasında kaleciye büyük iş düşer.Çünkü bu süreçte, süratli futbol oynamaya çalışırken açık vermek çok normaldir. Ama olmayacak golleri yiyen kaleciler takımın bütün moral ve motivasyonunu düşürür. Yapılmaya çalışılan onca sistem, taktiksel anlayış boşa gider. Mondragon gittiğinden beri kalede "kaleci demeye dilin varmadığı" kalecimsiler oynatılmaya çalışılıyor. Önce kaleye, para verip adam gibi bir kaleci şart. Gerek refleksleri, gerek defansla iletişimi, gerekse de yan toplara çıkışı iyi olan ,saçma sapan goller yemeyen kaleci lazım. Kaleciler kötü goller yiyebilir ama kötü kaleciler bunu alışkanlık haline getirenlerdir. Kaleci için 7-8 milyon bonservis vermekten kesinlikle kaçınılmamalı. Futbolda bütün bölgelerdeki oyuncular idare eden cinsten olabiler ama kale olamaz. Kaleci ya iyidir yada vasattır. "volkan,tafi,mondragon,onur" iyi kalecilerdir. "de santis,aykut,ufuk,leo franco" gibi kaleciler vasat kalecilerdir.
   
        Tabii yönetim veya transfer işilerini yapan her kimse sadece maliyete baktıkları için kaliteden ödün veriyorlar. O yüzden diyorum: "Bir futbol klübü sürekli maliyet-kar-zarar" ekonomi anlayışla yönetilemez. Başarı varsa kar olur. Yoksa her zaman zarar. "4 kötü kaleci'ye verilen paralar niye 1 iyi kaleciye verilmedi?" sorusunun cevabı: Ancak tercihleri kötü olan, futbol piyasasından,veya futbolcu yeteneklerinden,potansiyelinden bihaber olan kısaca futbolcudan anlamayan futbol takımı sorumlularıdır. Yönetim acilen takımın başına futbolcudan,transferden,tempolu hücum futbolundan anlayan bir ekip veya bir hoca getirmeli. Yani tercih hatası minimize edilmeli ki 3-4 senedir oluşan başarısızlık kısır döngüsü devam etmesin.

Yani sonuç olarak bu takıma devre arasında bulunabiiyorsa acilen:
1- Kaliteli bir kaleci
2- 2 tane teknik ,çabuk,tempolu futbol anlayışına sahip orta saha oyuncusu.
3- Gene süratli oyun anlayışına sahip, takım oyununa uygun kaliteli bir forvet.

          Takımın eksikleri elbette bundan çok daha fazla ama 6 ay gibi bir süreyi sistem oturttumak için kullanma avantajı için yukarıda bahsettiğim "tempolu oyun anlayışına uygun karakterde" oyuncular alınmalı.Tabii ki bu anlayışla oluşturulacak takım başlangıçta kalesinde birçok gol görecektir ama hiç değilse yediği gole halk tabiri ile "ruhlu futbol" anlayışı ile reaksiyon gösterip,cevap verebilecek büyük takım karakterli bir takım oluşacaktır. Zaman geçtikçe (6 ay sonra) yapılacak defansif  ve diğer bölgerlere yapılacak takviyerle hem alternatifli bir kadro oluşmuş olacak hem de yenilen gol sayısında azalma olacaktır. Hatta sistem oturdukça atılan gol sayısı da artacaktır. Tabi bunların gerçekleşmesi için karar mekanizması işini bilen kişilerden oluşmalı. Yoksa 4 senedir olduğu gibi iş sadece alınanan futbolcuların göstereceği gündelik performansa ve şansa kalacaktır. Ve tabii olan onca boşa giden para da cabası.

        Yukardaki 3 maddeli alınması gereken temel oyuncular için bence 30-35 milyon euro arası bir bütçe bence son derece yeterlidir. Evet bu tür oyuncuları devre arası almak zor olabilir. Para verip de alamıyorsak, o zaman transferler 6 aylık planlama ile sene sonuna bırakılmalıdır. Her TV kanalında riva,tünel,ışık,arena lafları edip 300 milyon TL gibi gelirlerden bahseden yöneticler, 30-35 milyon euro gibi bir parayı transferlere harcamayı çok görmemeliler. Zaten sorunun parada olduğunu düşünmüyorum.Sorun parayı harcayanlarda. Son 4 sene transferlere harcanan paraları toplasak karşımıza en az 100-150 milyon euro gibi maliyet çıkar. Evet alınan her oyuncu iyi olmayabilir ama bu kadar paraların konuşulduğu bir klüpte kimse bana ligdeki konumumuzu ve eksi averajı açıklayamaz. Bu, zaten asıl sorunun transferlere, alınacak oyunculara karar veren kiş ve kişilerde olduğunu açıkça gösteriyor. Bu, "ferrari alıp çok para gitmesin diye LPG taktırmaya benziyor." ve bunun ülkemizdeki adı ekonomi oluyor. Bu düpedüz "futboldan anlamamak". Tamam Sezgin'nin matematiği kuvetlidir, hesabı güzeldir, yönetmelik ve kuralları ezberlemiştir.Ama bu adamın futbolda işi ne?Adam gene evrak işlerine baksın ama futbola karışmasın. Aynı şekilde Hagi'nin işi ne? Tecrübesi ne? Dünyada oynayan futbolcular hakkındaki bilgisi ne? Hagi'yi getiriyorsan transferde Romanya piyasasına ve Sezgin'e bağlı kalırsın. Bu da "Ferrari'yi yeni ehliyet almış bir sürücüye teslim etmeye benziyor." Sonuç hep zarar hep zarar. Bir bakmışsın o güzel araba hurdaya dönmüş. Bu kadar futbola meraklı ve ilgili bir toplumda "Futbolla ilgili profesyonellerin olmaması bu ülkede futbolun hala "rant kapısı" olduğunu gösteriyor. Bu rant mekanisması içinde, olan sadece güzel futbol izlemek isteyen taraftarlara oluyor. Ve oluşan bu kaos döngüsünde kazanan hep futbolcular,yöneticiler ve menejerler ; kaybeden ise hep taraftarlar. Hem maddi hem de manevi bir kayıp.