29 Ocak 2011 Cumartesi

Hatalar Silsilesi

    
            Bugünkü Bursa-G.Saray maçı için söylenecek söz bulamıyorum. Bir takımın buralara gelmesi hatalar silsilesinin sonucu. Öncelikle Hagi gibi aşırı amatör bir adamın hoca olarak getirilmesi en büyük hata. Geldiği gibi Misimoviç'i bir çırpıda sildi. Barış-Ayhan-Mustafa (BAM) ısrarından bir türlü vazgeçmedi. Mutlaka bu üçlüden en az ikisi her zaman oynadı. Bir futbolsever olarak bakıyorum da BAM'ı oynatmak kesinlikle futbola hakarettir. Culio ve Yekta gibi ayaklarına hakim adamları alıp bunları sağ ve sol açık niyetine oynatmak hakikaten dahiyane bir fikir(!) Anlamadığım bu adamlar neden orta iç bölgede oynatılmazlar? Veya şöyle sorayım Ayhan,Sarp,Barış gibi adamların ne artıları var da sürekli orta göbekte oynatılıyorlar. Bu adamlar topu kontrol edemezler, topu dağıtmazlar, dikine oynayamazlar,gereksiz kart görüp takımı sürekli 10 kişi bırakırlar AMA sürekli orta göbekte oynatılırlar. Neden??? Sokaktaki insan bile bu adamların futbolcu olmadıklarını biliyorken bu adamlarda ısrar etmenin amacı ne? "Başka futbolcu mu var?" diyerek karşı çıkmak tam tabiri ile cehalettir. Eğer bir hoca güzel,pozitif futbol oynatmak niyetinde ise bu üçlüyü oynatacağına sahaya 8 kişi ile çıkar. Yekta-Culio gibi iki orta-merkez oyuncusu var ama hala BAM sahada. Diğer bir hata asıl mevkisi forvet olmayan Kazım'ı tek forvet olarak oynatmak hem de arkasına BAM'ı koyarak. Takım topu ilerde tutamıyor ama ısrarla tek forvet. Kadroda Stancu gibi hem forvet arkası hem de forvet gibi oynayabilen bir oyuncu varken kazım'ı ilerde yanlız bırakmak taktiksel bir çöküştür. Bu takımın yapılan 4-5 yeni transferlerle birlikte kötü kadrosu olduğunu kesinlikle düşünmüyorum.Zaten taraftarın zoruna giden de bu. Bugün 2-0 yenildiğimiz Bursa maçı top oynamadan kazandı. Yani biz gene birçok maçta olduğu gibi kendi kendimizi imha ettik. Rakip kazanmak için hiçbir şey yapmadı. Kalede yapılan inanılmaz 2 hata maçı zaten kopardı bir de Ayhan'ın takımını satarak oyundan atılması zaten Bursa'nın bir şey yapmasına gerek bırakmadı. Bursa sürekli rölantide top oynadı. İlk amaçları gol yememekti. Zaten Ertuğrul, Sercan ve Volkan'ı ilk 11 kadrosuna almayarak bu niyetini belli etti. (Hem de Balta-Servet ikilisi stoperken).

          G.Saray küçük takım felsefesinde oynatılıyor. Takımda dikine oynama felsefesi yok. Risk almak yok. Küçük takım gibi sürekli geride bekleyen,sürekli yan top yapan bir takım var. Bunun nedeni, tümüyle takım kalitesi ile ilgili değil. Bu, ayrıca yapılan oyuncu tercihleri,oyunculara verilen talimatlar ile alakalı.Mesela defanstan çıkan her top bam-güm diye ileri uzun top (şişirme) olarak kullanılıyor. Bu %50 teknik ile alakalı iken %50 de mental bir olaydır.Yani teknik adam "top kaybedin ama yerden oynayın topu uzun kullanmayın","Birbirinize yakın oynayın,riske girmekten kaçınmayın" gibi taktiksel anlayıştan neden oyuncularına bahsetmez? Yani hocalık sadece ilk 11'i belirleyip, idman programı hazırlamak mı? Oyun felsefesi nerde? Sokaktan adamı klübün başına hoca diye getirseler oyun bundan farklı olmaz. Her maç "beyin-bedava","yetenek fakiri" Sabri'nin her serbest vuruşun başına geçmesine nasıl izin verilir? Adam barajı bile geçemiyor,düzgün orta bile açamazken sürekli duran topların başında ve bunu sürekli yapmasına rağmen ısrarla topun başında. Yani takım, klübeden bırakın yönetilmeyi resmen baltalanıyor.Yani hata yapılıyor,bu hataya başka hatalar eklenip takımın bu hallere gelmesine neden oluyor.Bu takım her ne olursa olsun çok daha düzenli,karakterli bir futbol oynayabilir. Sonuçta bu ligin şampiyonu CL'de averaj takımı olan Bursa. Bir senede şampiyonluğa oynayan Sivas, bir sene sonra kümede kalma mücadelesi veriyor. Kimse muhteşem bir futbol oynamıyor. Az hata yapan,formasının hakkını veren başarılı oluyor. Bu kadar basit. Ama bir takım, kalesi ve orta sahası bomboş oynarsa tabii ki başarılı olamaz.

       Yönetimsel faaliyetlere değinmeye gerek yok. Zaten bu işlerin buralara kadar gelmesinde 1.sorumlu karar mercii olan yönetimdir,başkandır. Futbolculukla alakası olmayan balta,ayhan,sarp,sabri,servet,barış,mustafa gibi adamlara bu Büyük G.Saray formasını giydirerek "Bu forma kutsaldır nasip olmaz herkese" ilkesini,ideolünü yerle bir etmişlerdir."Öncelikli amacı yabancı ülke takımlarını yenmek olan" 100 yıllık klübü,antreman tesislerini hamam böceği basmış, top alacak parası olmayan 10.sınıf takımlara madara ederek taraftarının boynunu bükmüştür. Yok rivaymış,yok stadmış bunların hepsi makyaj. Gerçek olan hedefler ve ilkelerdir.

       Son olarak yeni transferleri değerlendireceğim:

       Stancu: Hareketli,hızlı, dikine oynayabilen tekniği olan akıllı bir oyuncu izlenimi verdi. Benzetme yapmak gerekirse baros-sercan karışımı gibi geldi
       Yekta: Biraz ağır ama teknik, ayağına hakim. Orta göbek duruken sağ açık oynatıldığı için hagi mağduru.
       Culio: Ayağında fazla top tutuyor. Tekniği yeterli. BAM mağduru ve Sol açık gibi oynatıldığı için Hagi mağduru.
       Kazım:  Tek forvet asla oynayamaz. Aslında bu kadro yapısında d.villa,ibrahimoviç bile tek forvet oynayamaz. Destek veren yok.

        Tabii bu övgüleri yaparken kadrodaki inanılmaz kalitesizliği göze almak gerek. Yani biraz dev aynasındaki gibi görünebilirler. Benim için sorun değil. Yeter ki futbolu bilenler oynasın. Kimse Barca gibi top oynamamızı beklemiyor. Yani sahada izlerken iğrenmeyeceğim oyuncuları izlemek benim için şu aşamada yeterli.Son olarak Polat başkan olarak kalmak istiyorsa (piyasada alternatifi yok) ne yapıp edip bu takımın Türk oyuncu kalitesini yükseltmeli. Gerekirse 20-30 milyon harcayıp, Kaliteli birçok Türk,Gurbetçi oyuncu almalı. Ve biran önce sahada kendini futbolcu zanneden enkazlara yol vermeli. Tabii işe önce hagi amatörünü yollamak ile başlamalı. Çünkü hagi olduğu sürece istediğimiz kadar iyi oyuncu alalım saçma sapan 11'ler,saçma sapan dizilişiler sürekli karşımıza çıkacaktır. Mesela bugün 2-0 geride iken mustafa ve sarı kartlı ayhan dururken takımın en iyi oyuncusu emre'yi çıkarıp yerine Stancu'yu alması direk kovulma sebebi olabilir.      

5 Ocak 2011 Çarşamba

GALATASARAY-NAME

  
         Bu klüpte en büyük sorun karar mekanizması. Klubün karar mekanizması kim? Bu kadar kötü tercihler nasıl yapılabiliyor? Hagi-Feldkamp-Skibbe-Bülent-Rijkaard tekrar Hagi. Rijkaard gelir adama düzgün kadro verilmez. Hagi gelir elde olan iyi adamları 2 dakikada harcar. Yeni transferler olduğunda bunları Hagi gibi mega-amatör bir teknik adama mı emanet ediceğiz? Sonra Hagi gidecek bu sefer haydi tekrar baştan. Nasıl bir kısır döngü bu?

        G.Saray takımında, 3 senedir en büyük sorun çok ağır(yavaş) tempoda futbol oynama anlayışı. Buna göre "tempolu futbol anlayışına" uygun oyuncular tercih etmek çok mu zor? Pino gibi bir adam göze niye hoş geliyor. Adam G.Saray'a gelmiş en "beyin bedava" oyuncu ama adam,hızlı ve çabuk. Keza Sabri için de aynı şeyler geçerli. Msimoviç kötü oyuncu mu? Asla. Ama takım zaten aşırı ağır bir takım. Sen bu takıma Misimoviç'i alıp tempo yapmasını bekleyemezsin. Sonra Misimoviç kötü oyuncu olur. G.Saray taraftarı her zaman tempolu futbolu benimsemiştir. Son 3 yılda alınan oyunculardan %90'nı oyunu tempolu-süratli hale getirecek oyuncular değil. Takımda Arda-Misimoviç gibi yönlendirici veya hazırlayıcı oyuncular var ama tempoyu arttıracak,adam eksiltebilen tek pas oynayabilen çabuk oyuncular yok. Mesela koy Misimoviç'i Fener'e bak bakalım Niang senede kaç gol atıyor? Veya Stoch ve Dia kaç pozisyona giriyorlar? Aykut'un en beğendiğim özelliği hızlı , tempolu futbola adapte olabilen oyuncuları tercih etmesi. Eğer birkaç takviye yapıp sistemi geliştirebilirse fener çok etkili bir takım olabilir.Tabii Dia ve Stoch çok iyi oyuncular değiller ama süratli futbol anlayışına uygun adamlar. Keza Bursalı Volkan ve Sercan da süratli futbola son derece uygun oyuncular. Zor olan zaten süratli futbol anlayışını bir düzene bir şekle sokmakta. İşte o zaman başarılar sürekli hale gelir,güzel futbol olur.(Bknz. 2000 model G.Saray). Ama bugünkü G.Saray topla oynadığı 50-60 dakikanın en az 15-20 dakikasını kendi sahasında uyuzca top çevirmekle, geri paslarla,ağır hareketlerle harcıyor. Bi de bu ağır ve teknik anlamda iğrenç paslaşmalar esnasında kaybedilen top,hoooppp gol oluveriyor. Yani rakip gol atmak için özel bir çaba sarfetmiyor. İşin kötüsü gol yeniyor ama tempo gene yok. Takım karşı kaleye bile gidemiyor. Zaten takımdaki "beyin-bedava" orta saha ve geri dörtlü tempoyu arttıralım diye topu şişirmeye başlıyorlar. Ve ortaya çıkan: sırf top kayıpları ile oynayan bir takım. Bence yapılması gereken büyük takıma yakışan tempolu futbol anlaşına uygun futbolcular tercih etmek. Tabii teknik olmaları da şart. Ama aranması gereken birinci özellik süratli,çabuk futbol yapısı. Böyle bir takıma orta sahada topu yönlendirebilen, tempoyu ayarlayabilen bir-iki gerçekten kaliteli yıldız isimler katılırsa o zaman takım bir düzene girebilir. Düzene girebilmek için zaman şarttır. Toplu veya topsuz oyunda futbolcuların duracakları yerleri bilmeleri, birbirleri ile olan mesafeyi ayarlamaları, kademeye girme veya pozisyon alma gibi taktiksel gelişim elbette zaman alır.

         Bu süreç esnasında kaleciye büyük iş düşer.Çünkü bu süreçte, süratli futbol oynamaya çalışırken açık vermek çok normaldir. Ama olmayacak golleri yiyen kaleciler takımın bütün moral ve motivasyonunu düşürür. Yapılmaya çalışılan onca sistem, taktiksel anlayış boşa gider. Mondragon gittiğinden beri kalede "kaleci demeye dilin varmadığı" kalecimsiler oynatılmaya çalışılıyor. Önce kaleye, para verip adam gibi bir kaleci şart. Gerek refleksleri, gerek defansla iletişimi, gerekse de yan toplara çıkışı iyi olan ,saçma sapan goller yemeyen kaleci lazım. Kaleciler kötü goller yiyebilir ama kötü kaleciler bunu alışkanlık haline getirenlerdir. Kaleci için 7-8 milyon bonservis vermekten kesinlikle kaçınılmamalı. Futbolda bütün bölgelerdeki oyuncular idare eden cinsten olabiler ama kale olamaz. Kaleci ya iyidir yada vasattır. "volkan,tafi,mondragon,onur" iyi kalecilerdir. "de santis,aykut,ufuk,leo franco" gibi kaleciler vasat kalecilerdir.
   
        Tabii yönetim veya transfer işilerini yapan her kimse sadece maliyete baktıkları için kaliteden ödün veriyorlar. O yüzden diyorum: "Bir futbol klübü sürekli maliyet-kar-zarar" ekonomi anlayışla yönetilemez. Başarı varsa kar olur. Yoksa her zaman zarar. "4 kötü kaleci'ye verilen paralar niye 1 iyi kaleciye verilmedi?" sorusunun cevabı: Ancak tercihleri kötü olan, futbol piyasasından,veya futbolcu yeteneklerinden,potansiyelinden bihaber olan kısaca futbolcudan anlamayan futbol takımı sorumlularıdır. Yönetim acilen takımın başına futbolcudan,transferden,tempolu hücum futbolundan anlayan bir ekip veya bir hoca getirmeli. Yani tercih hatası minimize edilmeli ki 3-4 senedir oluşan başarısızlık kısır döngüsü devam etmesin.

Yani sonuç olarak bu takıma devre arasında bulunabiiyorsa acilen:
1- Kaliteli bir kaleci
2- 2 tane teknik ,çabuk,tempolu futbol anlayışına sahip orta saha oyuncusu.
3- Gene süratli oyun anlayışına sahip, takım oyununa uygun kaliteli bir forvet.

          Takımın eksikleri elbette bundan çok daha fazla ama 6 ay gibi bir süreyi sistem oturttumak için kullanma avantajı için yukarıda bahsettiğim "tempolu oyun anlayışına uygun karakterde" oyuncular alınmalı.Tabii ki bu anlayışla oluşturulacak takım başlangıçta kalesinde birçok gol görecektir ama hiç değilse yediği gole halk tabiri ile "ruhlu futbol" anlayışı ile reaksiyon gösterip,cevap verebilecek büyük takım karakterli bir takım oluşacaktır. Zaman geçtikçe (6 ay sonra) yapılacak defansif  ve diğer bölgerlere yapılacak takviyerle hem alternatifli bir kadro oluşmuş olacak hem de yenilen gol sayısında azalma olacaktır. Hatta sistem oturdukça atılan gol sayısı da artacaktır. Tabi bunların gerçekleşmesi için karar mekanizması işini bilen kişilerden oluşmalı. Yoksa 4 senedir olduğu gibi iş sadece alınanan futbolcuların göstereceği gündelik performansa ve şansa kalacaktır. Ve tabii olan onca boşa giden para da cabası.

        Yukardaki 3 maddeli alınması gereken temel oyuncular için bence 30-35 milyon euro arası bir bütçe bence son derece yeterlidir. Evet bu tür oyuncuları devre arası almak zor olabilir. Para verip de alamıyorsak, o zaman transferler 6 aylık planlama ile sene sonuna bırakılmalıdır. Her TV kanalında riva,tünel,ışık,arena lafları edip 300 milyon TL gibi gelirlerden bahseden yöneticler, 30-35 milyon euro gibi bir parayı transferlere harcamayı çok görmemeliler. Zaten sorunun parada olduğunu düşünmüyorum.Sorun parayı harcayanlarda. Son 4 sene transferlere harcanan paraları toplasak karşımıza en az 100-150 milyon euro gibi maliyet çıkar. Evet alınan her oyuncu iyi olmayabilir ama bu kadar paraların konuşulduğu bir klüpte kimse bana ligdeki konumumuzu ve eksi averajı açıklayamaz. Bu, zaten asıl sorunun transferlere, alınacak oyunculara karar veren kiş ve kişilerde olduğunu açıkça gösteriyor. Bu, "ferrari alıp çok para gitmesin diye LPG taktırmaya benziyor." ve bunun ülkemizdeki adı ekonomi oluyor. Bu düpedüz "futboldan anlamamak". Tamam Sezgin'nin matematiği kuvetlidir, hesabı güzeldir, yönetmelik ve kuralları ezberlemiştir.Ama bu adamın futbolda işi ne?Adam gene evrak işlerine baksın ama futbola karışmasın. Aynı şekilde Hagi'nin işi ne? Tecrübesi ne? Dünyada oynayan futbolcular hakkındaki bilgisi ne? Hagi'yi getiriyorsan transferde Romanya piyasasına ve Sezgin'e bağlı kalırsın. Bu da "Ferrari'yi yeni ehliyet almış bir sürücüye teslim etmeye benziyor." Sonuç hep zarar hep zarar. Bir bakmışsın o güzel araba hurdaya dönmüş. Bu kadar futbola meraklı ve ilgili bir toplumda "Futbolla ilgili profesyonellerin olmaması bu ülkede futbolun hala "rant kapısı" olduğunu gösteriyor. Bu rant mekanisması içinde, olan sadece güzel futbol izlemek isteyen taraftarlara oluyor. Ve oluşan bu kaos döngüsünde kazanan hep futbolcular,yöneticiler ve menejerler ; kaybeden ise hep taraftarlar. Hem maddi hem de manevi bir kayıp.

19 Ekim 2010 Salı

Yeter Artık! Yönetim İstifa !

   
      15 senedir Galatasaray'ın hiçbir maçını kaçırmazdım. TV olmasa bile bir radyo bulur,maçları radyodan takip ederdim. Bu sene sahada o kadar kötü ve aciz bir takım var ki, maçları izlemek içimden gelmiyor. Samiyen'de ve deplasmanda sürekli madara olan bu takım beni gerçekten futboldan soğuttu. Eskiden sahada çok iyi top oynamasa bile mücadele eden ısıran,basan bir takım vardı. Şimdi sahaya bakıyorum , hangi takımın formasını giydiğinden habersiz olan o kadar çok oyuncu var ki. Galatasaray'ı bu hallere getiren en başta polat ve arkadaşlarıdır. Her iki kelimesi ,tünel,ışık,kar,zarar diyen bir başkan nasıl olur da başarıya endeksli bir futbol klübü yönetebilir? Nasıl olur da uyduruk bir şirket birleşmesini, 10 şampiyonluğa denk görebilir? Bu takım 2 senedir top oynamıyor, oynamaya bile çalışmıyor.Sahada birbirinden yeteneksiz ve gamsız futbolcularla alınan bu sonuçlara şaşırmamak gerekir. Hagi,feldkamp,skibbe,rijkaard gibi 4 teknik adamın hepsi gönderildi. Değişmeyen tek şey,florya ağası yeneteksiz Türk futbolcular. Ayhan, servet, mustafa, barış, sabri, gökhan, serdar gibi oyuncuların hiç suçu yok, tek suçlu hep teknik direktörler.Burda büyük bir yanlış var ve bu yanlışın sebebi yönetimdir. Galatasaray forması hiçbir zaman bu kadar ucuz olmamıştı. Şu gün yukarıda saydığım oyuncuları boşa çıkarsanız, 2.ligden bile zor talip bulurlar. 1 metre yanına pas atamayan, aldığı topu ayaklarından 1 metre açan, göstermelik pres yapıp gelen geçene eskortluk yapan oyuncuları kim ne yapsın. Servet efendi, Ankaragücü maçından sonra alenen, "ben teknik direktöre göre oynarım" diyor. Ulan sen kimsin? İşin kötüsü bu açıklamayı yapma cesaretini kendinde görebilmesi. Çünkü ona kapıyı gösterecek bir başkan yok,yönetim yok. Herkes kafasına göre hareket ediyor. Klüpte bir otorite yok. Bu klübün acilen yeni bir başkan ve yönetime ihtiyacı var. Çünkü bu anlayışla,bu  yönetimle olmuyor,olmayacak.

      Son dakika dedikosu takımın başına Hagi+hakan ikilisinin getirileceği yönünde. Hagi'ye olumlu bakabilirim ama hakan ne iş? Zaten takımda acayip bir yabancı düşmanlığı var ve hakan'ı getirmekle ip tamamen kalitesiz yerli futbolcuların eline geçicek. Umarım bu senaryonun hakan kısmı gerçekleşmez. Yapılacak ilk iş futbolculara yönelik kadro dışı bırakmalı büyük bir operasyonun gerçekleştirilmesi, ikincisi klübü az çok tanıyan otoriter bir teknik adamın klübün başına getirilmesi. Rijkaard için söylenecek çok birşey yok. Öyle süper teknik hatalar yaptığını hatırlamıyorum ama futbolcularla iletişimi iyi değildi. Aslında burda hata rijkaard'da değil, hocayı hoca yerine koymayan gamsız futbolcularda. Umarım Aslantepe'de bu futbolcuları izlemek zorunda kalmayız. Bunun için yönetimin sürekli suçu t.direktöre atma alışkanlığından vazgeçerek sorumluluğunu kabul etmesi ve acilen istifa etmesi şattır.     
    

20 Haziran 2010 Pazar

Tünel,Işık,Yönetim,Transfer

         
             Son 2 senedir yaşanan başarısızlıklarda ses çıkarmadı bu taraftar. En ufak bir serzeniş bile ihanet olarak algılandı yürüyen ayaklar tarafından. Bu klübün tarihinin farkında olmadan bu formaya layık görülenler bugüne gelmemizde en büyük etkendir. Bu takımın kaptanı, oyuncusu, çalışanı veya top toplayıcısı taraftara küsemez, taraftara küsme gücünü kendinde göremez. Çünkü burası Galatasaray Klübüdür. Sarı ile Kırmızı'yı benimseyen heyecanlı yürekler yani taraftarlar, iyi günde de kötü günde her zaman bu takımın arkasında olmuşlardır. Yeri gelmiş oyuncuları omuzlara almışlardır, yeri gelmiş oyuncuları ıslıklamışlardır. Bu işlerden gocunmak kimsenin hakkı değildir.İşte herşeyin başında , başarısızlıkların temelinde "kendini klübün üzerinde görme" anlayışı yatıyor. Arda'nın vicdanen rahat olması taraftara isyan etmektir. Bir takımın başarısızlığında o takımın kaptanı herkesten önce vicdanen sorumluluk ve rahatsızlık duymalıdır. Ama bu olaylar ne yazık ki bizim klübümüzün futbol takımı kaptanı için geçerli değil. Servet'in sezon sonu açıklamaları da aynı kurguyla paralellik göstermektedir. "Beni Rijkaard istemesin, ben gideyim" demek , ben bu armaya yakışmıyorum demektir. Bu da bir "kendini klüpten üstün görme" sendromudur. Bu sendromların tek sorumlusu yönetimdir. Futbolcuyla profesyonel anlamda kurulması gereken mesafeli diyolog ne yazık ki bizim klüpte kanki,eş,dost,abi muhabetine dönüşmüştür.

             Biraz da yönetimin işlerine değinirsek, yine bir transfer sezonu yine bir mücadele. Bu transfer döneminde beni asıl üzen şey, sessizlik değil, yapılan fakir edebiyatıdır. Başkan olmadan önce kanallarda alenen para toplayan bir adamın GS'nin başkanı olmasını içime hiç mi hiç sindiremedim. Bu işler kapalı kapılar ardından yapılır. Alenen yapılarak klüp küçük düşürülmez. Yani kısaca demek istediğim GS camiası içinde mali olarak güçlü hiçkimsenin yönetimde olmamasıdır. Bu kişi bazında mali güçsüzlük artık Galatasaray yönetimlerini oluşturan kadrolarda bir gelenek haline gelmiştir. Bizim klüplerimizi Manu, Barca modelleri ile yönetemezsiniz. O ülkedeki insanların (taraftarların) mali güçleri ile bizim ülkemizdeki insanların mali güçleri arasında çok fark var. Örneğin İspanya veya İngiltere'de stada gelen seyirci,aldığı lisanlı ürünlerle,kombineleri veya maç biletleri ile yıllık olarak 1000-2000 euro arasında klübe maddi katkı sağlıyor. Ama bu, bizim ülkemizde oldukça düşük seviyede...Bu yüzden bizim ülkede büyük klüplerin yöneticileri sıkışan nakit akışını kendi katkısı ile düzenleyebilecek maddi güce sahip olmalılar. Özellikle yöneticiler, ekonomi dergilerine demeç verip "bu sene transfere 5 milyon tl ayırdık" diyerek klüple, taraftarla dalga geçmemeliler. Çünkü sportif alanlarda başarı biraz ruh ve sinerji işidir. Daha sezon başlamadan yapılan böyle komik açıklamalar, ister istemez camiayı umutsuzluğa düşürür. Asıl değinmek istediğim nokta , bu sene yeni stad açılacak, klüp 2 senedir dökülüyor, taraftar 3-4 senedir Şampiyonlar Ligi hayali kuruyor bunlar da yetmezmiş gibi fakir edebiyatı yaparak, 5 sene öncesinin Bratu'lu,petre'li,inamoto'lu günlere dönüş izlenimleri veren bir yönetim hedef küçülterek mali anlamda rahatlayacağını sanıyor. Galatasaray'ın olduğu her alanda başarı esastır, bu klüp ticari bir şirket gibi yönetilemez. Madem klübün kasasında para yok veya para, şirket birleşmesi,stad,vb şeyler için ayrılmışsa o zaman devreye bu klübün yöneticileri girmelidir. Yani iyi futbol için iyi oyuncular, iyi oyuncular için para şarttır. Bundan 10 sene önceki gelirlerimizle, önümüzdeki seneleri kıyasladığımız zaman gelirlerimiz hızla artacakken, bu seneyi öyle böyle geçirelim sonra önümüze bakarız deyip sürekli tünel,ışık,karanlık temalı cümlelerle taraftarı kandırmamak gerekir. Bu sene Galatasaray'ın sıçrama senesi olmalıdır. Hem Tv gelirleri, hem stad gelirleri, hem diğer gelirlerle borçaların ne kadar kısa sürede kapatılabileceği rahatlıkla görülmektedir. Yani kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. Bu zaman, maddi imkanları maksimum derecede zorlama zamanıdır. Çünkü olası bir başarısızlıkta meydan gelecek maddi kayıp ve umutsuzluk ortamı külübümüzü 1-2 sene geriye götürür. Gerçekte tünel var, ışık var tek gerekli olan şey o tüneli geçmek. Tüneli geçmek için ise çok kaliteli bir kadro şart. Bunun için özellkle 30 milyon euro civarı bir transfer bütçesi ayrılmalı. Belki son 10 senenin en iyi kadrosu kurulmalı. Nokta atış değil, başarılı olacağı garantiye yakın oyuncular alınmalı. Zaten neill,baros ve keita'nın kesin kaldığı düşünüldüğüne göre ilk 11'e alınacak bir orta saha,bir defans bir de kaleci olmak üzere toplam 3 çok klas tecrübeli ve kariyerli oyuncular ile nuri,gökhan,veli,yasin,serdar gibi gurbetçilerle oluşturulacak bir kadro bu takımı 1 sene içinde zirveye çıkaracaktır. Bu zamanda nuri,gökhan gelmez laflarını asla kabul etmem, parası verildiği sürece süper yıldızlar hariç her oyuncu alınır.Bunun en basit örneği Türkiye'ye gelen Quresma. Mühim olan paradır. Yani 15 oyuncuya 30 milyon verileceğine toplamda 6-7 kaliteli oyuncuya 30-40 milyon vermek mantıklı bir iştir. Dediğim gibi ışık zaten var yapılması gereken tüneli geçmek. Eğer bu riske girilmez ise bu kısır döngü devam eder ve biz böyle her sene 10-15-10-15 harcıya harcıya başarıya ulaşamayız. Yapılması gereken, yönetimin bir an önce klubün yeni stad ile birlikte sahip olacağı gücün farkına varması ve ona göre transfler yapıp şampiyonluğu hedeflemesidir. Bu sene başarılı olunursa, Galatasaray Türkiye'nin B.münih'i, Lyon'u olabilir.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Gündem


 
        İşlerim nedeniyle uzun zamandır blog'a yazı yazamıyordum. Gerek Dünya kupasının başlamış olması,gerek transfer sezonun açılması sebebiyle gündemle alakalı bir iki şey karalamak istedim.
           Öncelikle Dünya kupası son derece sönük başladı. Zaten 4 senede bir olan bu futbol ziyafetini, hangi aklı selim kişiler G.Afrika gibi geri kalmış bir ülkede düzenlenmesine karar verdiler anlamak mümkün değil. Vuvuzela denilen o iğrenç alet  resmen maçların içine etti. Tv'yi açıyorum sanki arı sürüsü vızıldıyor. Maç da sessiz seyredilmiyor. Kesinlikle bu aletlerin maçlara sokulmaması lazım. Aslında sorun onu çalıp, rahatsız olmayanda. Bu aletlerle bir şekilde kafa mı buluyorlar veya kafaları iyi iken mi çalıyorlar anlamış değilim. Ayrıca maçlardan izlediğim kadarı ile herkes kendine oynama çabası içinde. Yani Dünya kupası ruhu kesinlikle yok. Para canlısı  futbolcular , biran önce bol sıfırlı kontratları imzalama derdine düşmüş, hemen birkaç menejerin gözünü boyamaya çalışıyolar. Adını sanını duymadığım futbolcuklara bakıyorum, saçlar artistik, havalar on posta , futbol bitmiş herkes imaj derdine düşmüş.Adamlar daha nerede oynadıklarının farkında değil. Dünya kupasına çıkan oyuncuların gözlerinde biraz heyecan biraz telaş olur.
          Gelelim bizim futbola, Bursaspor ilahi adaletin sayesinde şampiyon oldu. Şampiyonluk maçı öncesi girdiğim kayıt, gecenin bi saatinde içime doğmuş bir olaydır. Tabii anons sıkandalı ile birlikte şampiyonluğun
son maçta 2.kez kaybedilmesi, "Fener'in büyüklüğünün başka bir büyüklük olduğunu(!)" resmen gösterdi. Fenerliler : "Siz niye seviniyorsunuz?". "Bakın size 10 puan fark atmışız." diye kendilerini avutuyorlar.(avutma kpss deneme sınavlarından birinde soru olarak çıktı).Bu duruma bir açıklama gereği duyuyorum. Uleyn buralara kadar top oynayarak mı geldiniz? GS maçından beri kaleci,hakem,şanş  bermuda üçgeninde bata çıka son maça kadar geldiniz. Tabii adamlar medya gücününü öyle güzel kullanıyorlar ki , gazetelere bakıp,maçları da aynı paralellikle izleyen insanlar, fenerin bir anda gezegen futbolu oynadığını zannetmeye başladılar. Buna en güzel cevap ilk önce Trabzonsporla kupa maçında verildi ki o maçta koskoca fener(!) iki tane pas yapamadı. Ama aslında bu takımın alexspor olduğunu, alex herzamanki gibi kurnaz ve çok güzel bir golle hatırlattı.O kadar kötü futbola rağmen neredeyse 28 yıllık kabusu alex'in attığı golle sonlandıracaklardı. Ama olmadı.Niye? Uleyn bu adamlar ne zaman futbol oynadılar ki? Gelelim şampiyonluk maçına, hani sözde Trabzon'un çok iyi oynadığı iddaa edilen maça. Futbolu ,futbol için izleyenler kupa maçındaki trabzon ile lig maçındaki trabzon arasındaki farkın dağlar kadar olduğunu ilk 5 dakika içinde görebilirlerdi. Resmen Trabzon uyuyarak maç oynadı, ne bir koşu,ne bir pres ne ayağa paslaşmalar.Hiçbiri yoktu. Sadece 2 şey vardı.20'ye yakın gol pozisyonu ve atılan 1 gol. Lütfen kimse fener'in şampiyonluğu kaçırmasını  trabzona bağlamasın, bağlıyan varsa zaten futboldan uzak dursun. Belki Onur için ayrı bir parantez açılabilir. Gerçekten muhteşem kurtarışlarla bırakın 2.golü, adam farkı önledi. Tabii Trabzon maçından önceki maçlarda fenerin attığı golleri herkes biliyor. O yüzden fener taraftarı Onur'un kurtarışlarını yadırgamış olabilirler. Penaltı noktalarının kazıldığı, hakeme 4 futbolcunun koşarak itirazlarının olduğu, lenslerini unutan kalecilerin üstün hizmetleri ile fenerin son haftaya kadar takibini sürdürdüğü şampiyonluk mücadelesi, Bursaspor'un şampiyonluğu ile sona erdi. Herkese hayırlı uğurlu olsun.
          Biraz da transfer gündemine değineyim. Öncellikle fener'in şampiyonluğu kaybetmesi üzerine rüştü'ye atılan iftiralar herzaman ki gibi gündemi değiştirmeye yönelik oyunların birincisi idi. İkinci oyun ise perşembe günü fener'in stoch transferi ile sergilendi. 1 aydır GS'nin görüşme yaptığı oyuncuya GS'nin verdiğinin 2 katı para vererek medya'da "işte GS, fener'den gol yedi" manşetleri attırmaya yönelik son derece amatörce bir oyundu bu. Klübe yakın kaynaklardan,gazeteci abilerimizden stoch gibi bir oyuncuya 9 milyon euro bonservis, 3 milyon euro yıllık ücret ödendiğini öğreniyoruz. Yaw bu mu transferi başarısı, bu mu GS'nin yediği gol. 1 ay önce adını kimsenin bilmediği oyuncuyu 2 günde dünya starı yaptı fener medyası. Aynı Guiza transferinde olduğu gibi. Bir oyuncu düşünün, Türkiye'de 3 büyükler dışında bir takımda kiralık olarak süper futbol oynasın, sene sonu geldiğinde bu takım Türkiye'de şampiyon olsun.Ve bu ülkede 3 büyükler de transfer sezonunda bu adamla ilgilenmesin. Olur mu böyle bişey? Hollanda'da 1 sezondur stoch'u seyreden  PSV ve AJAX gibi yetenek avcıları ile ünlü klüpler niye bu oyuncuyu kadrolarına katmadılar. Transfer bütçeleri mi yetmedi yoksa? Kimsenin parası yok bi fenerin parası var. Bak sen şu işe. Stoch'u bir kere dahi izlemeden yorum yapan yorumcular,blog yazarları türedi etrafta. Stoch hızı ve çabukluğu ile gündeme geldi. Stoch kesinlikle birebirde kolay adam eksiltebilen, pas tercihlerini doğru yapabilen, ve aynı zamanda iyi şut atabilen bir oyuncu değil. Hızlı ve mücadeleci. Ama  zihnen sahip olduğu mücadeleci anlayış için fizik yapsı son derece yetersiz. Hele ki Süper lig için. O yüzden kimse fener medyasının dolduruşlarına gelmesin. Stoch 9 milyon euroluk adam olsa, fener menejeriyle bile görüşemezdi. yani fener'e bırakmazlardı. Bana göre GS'deki okan'ın daha hareketli versiyonu. Faydalı olabilir ama kesinlikle keita'nın verdiği katkının dörtte birini bile veremez. Türkiye'de kanat oyuncuları başarılı olabilmeleri için yüksek fiziksel dirence sahip olmaları gerekir. Hatta iddaa ediyorum sol açıkta gene boral oynayacaktır gelecek seneye. O yüzden erkenden gülme alışkanlığı feneri hep en son ağlayan sendromuna sokuyor. Bkz anelka,carlos,guiza,stoch ve niceleri. Demek istediğim Türkiye'de top oynamak için başka dinamikler gerekiyor. Ederinin üzerine para verilip alınan oyunculardan bu ülke takımları şu zamana kadar hiçbir yarar görmedi. Stoch kendisine verilen bu paralar bile şaşırmıştır. Ben neymişim demiştir. Galatasaray'ın transferler gündemine ayrı bir başlıkta daha sonra değineceğim. Sağlıcakla kalın.  

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Bursaspor'un şampiyonluğuna 40 saat 36 dakika kaldı


Evet Bursaspor'un şampiyonluğuna 40 saat 36 dakika kaldı.
İlahi adalet yerini bulacak ve Şampiyon Bursa olacak.

9 Mayıs 2010 Pazar

Kim gitmeli? Kim kalmalı? Bölüm-2


Antalyaspor maçı tam bir  komedi.11 futbolcunun 8-9 da kötü futbol oynar mı? Pas atmasını , nereye koşacağını bilmeyen sürüyle adam var. Neyse bunlar önemli değil , önemli olan Rijkaard'ın maçtan sonra söyledikleri. Ne diyor Rijkaard?  "Takımın bu durumu kalite ile ilgili" yani şu tabiri kullanıyor: "lack of quality" yani Türkçe meali kalitesizlik. Ohh be, hele şükür bir babayiğit şu takımın kalitesiz olduğunu görebildi ve bunu erkekçe medyada dillendirdi. Sezon başından beri yıldızlar ordusu(Galacticos) diye adlandırılan G.Saray'ın kadrosunun özellikle Türk oyuncularının yetersizliği ile bu durumlara düştüğü artık onaylı tastikli ispat edildi. Şimdi gelelim bu alt yapısız, fundemantal eksiği dolu Türk futbolculara,

Servet:  Kadrodan çıkarılması tam isabet oldu.Son maçların başlangıclarında ısınmayarak ne kadar profesyonel(!) bir futbolcu olduğu gösterdi. Koşu stili ,verdiği isabetsiz paslarla ve sahada futboldan çok güreş müsabakasında oynuyormuş izlenimi veren bir oyuncu zaten G.Saray takımının oyuncusu olmamalı. Direk YOLLANMALI. (komik olan hala bazı yorumcuların bu adamın iyi futbolcu olduğunu zannetmesi) ( Bu adam yüzünden defansta yapılan top çevirmelere bakamaz oldum)

Caner : Tek bir dileğim var bizden uzak ol caner. Bu kadar sallama bir futbolcu görmedim. Özellikle son 3-4 maçtır çok dikatli bir biçimde seyrettim. Defansa koy olmuyor,Hucüma koy olmuyor. Eveliyor geveliyor topu süreki kaptırıyor. Basit oyanayacağı yerde alengirli işlere giriyor. Hele o anlamsız 40 meterli diagonal pasları yok mu? Bu adama değil 3,5 milyon euro ; 3,5 kuruş bile verilmez. Yazık Günah. Direk YOLLANMALI.

Sabri: Yeteneksiz,beceriksiz ama bikere çapayı atmış bu takıma. İsterse kendi kalesine 10 tane gol atsın gene gitmez. Bu adamdaki bu şanş olduktan sonra hiçbir yere gitmez. Uğur uçardan daha iyi. Ne yazık ki Kalmalı.

Aykut: Bu takımın değişmez yedek kalecisi. Başka bişey olmaz. Çıkışlarındaki ve yan toplardaki eksikiği asla bu takımın as kalecisi olamayacağının göstergesi. Ayrıca bence bir kaleci için boyu kısa.Acilen iyi para verilip tecrübeli kendini İSPAT ETMİŞ yabancı bir kaleci alınmalı.

Arda: 12 milyon euro verenden Allah razı olsun.Takımın el freni. Eğer gerçekten bu rakkamlara olacaksa kesinlikle satılmalı. Değerinin çok üzerinde bir para bu. Ama takımdaki "Türk furbolcu kalitesizliği"(TFK) ve 6+2 kuralını  göz önüne alıcak olursak kısıtlı imkanlardan dolayı KALMALI. Çünkü ondan kaliteli Türk yok.

Topal: Valencia başına büyük iş açtı. İğrenç tekniğine rağmen on numara gibi takımda pas organizyasyonunu sağlamaya çalışıyor ve bunu benim midem kaldırmıyor. Sürekli adam-boyu yukarısından verilen yamuk paslar.
5 dakika düşünülerek verilen paslar, tam bir komedi. G.Saray bu adamdan para kazanırsa büyük iş yapmış olur.GİTMELİ.

Barış,Ayhan,Sarp : Kalsalar ne olur gitseler ne olur. Ancak 18 kişilik kadro listesini doldururlar. Antalya maçında Sarp'ın Çolak'ın yerine girmesi bende teknik ve taktik anlamda tiksinç izlenimler uyandırdı. klasik anadolu topçuları veya bank asya.

Balta: Garanti oynuyor,haddini aşmıyor.Bence sol taraf için iyi bir alternatif. Bence sol bek yedek.Stoper pozisyonu için tekniği fena değil ama çok ağır. Sol bek mevkisi için de aynı şeyler geçerli. Kadro derinliği için KALMALI.

Yabancılar;

Gio: Pozisyon bilgisi orta. Sürati çok iyi. Son vuruş eksikliği mevcut. Hırslı ve en beğendiğim özelleği takım oyuncusu. 5-6 milyon euro risk. Para olmadığı için tekrar kiralanmalı.

Jo,Franco: Zaten gittiler.

Kewell : Süper profesyonel, tribünlerin sevgilisi. Ama sakatlığı sorun. Bu adam gibisiden 25-26 yaşında 3-4 tane bulucan bak takım nasıl top oynuyor.  6+2'nin 2'sinden biri olabilir.

Elano : DEFOL. (tek bir olumlu katkısı yok). Yumurta ve domates ile YOLLANMALI.

Baros : Takımın dinamizimi. Hırslı, mücadeleci ,İçten ve samimi.2-3 senelik sözleşme imzalanmalı.

Neill: Tartışmaya gerek yok, onca yetenek fakiri defans oyuncusu ile defansı anca bu kadar toparlayabildi.
Biraz ağır ama soğuk kanlı. Yanına yabancı süratli bir stoper şart. Takım kaptanı olmalı.

Keita: Bu sene takımın yıldızı. Takım oyununa kesinlikle adapte olamıyor. Nerde pas atacağını bilmiyor. Pasın şiddetini ve dengesini ayarlayamıyor ama gene de büyük yıldız. İzlerken zevk veriyor. Çalım yeteneği olağan üstü.Hırslı ve Mücadeleci. KESİNLİKLE KALMALI.