Son 2 senedir yaşanan başarısızlıklarda ses çıkarmadı bu taraftar. En  ufak bir serzeniş bile ihanet olarak algılandı yürüyen ayaklar  tarafından. Bu klübün tarihinin farkında olmadan bu formaya layık  görülenler bugüne gelmemizde en büyük etkendir. Bu takımın kaptanı,  oyuncusu, çalışanı veya top toplayıcısı taraftara küsemez, taraftara  küsme gücünü kendinde göremez. Çünkü burası Galatasaray Klübüdür. Sarı ile  Kırmızı'yı benimseyen heyecanlı yürekler yani taraftarlar, iyi günde de  kötü günde her zaman bu takımın arkasında olmuşlardır. Yeri gelmiş  oyuncuları omuzlara almışlardır, yeri gelmiş oyuncuları  ıslıklamışlardır. Bu işlerden gocunmak kimsenin hakkı değildir.İşte  herşeyin başında , başarısızlıkların temelinde "kendini klübün üzerinde  görme" anlayışı yatıyor. Arda'nın vicdanen rahat olması taraftara isyan  etmektir. Bir takımın başarısızlığında o takımın kaptanı herkesten önce  vicdanen sorumluluk ve rahatsızlık duymalıdır. Ama bu olaylar ne yazık  ki bizim klübümüzün futbol takımı kaptanı için geçerli değil. Servet'in  sezon sonu açıklamaları da aynı kurguyla paralellik göstermektedir.  "Beni Rijkaard istemesin, ben gideyim"  demek , ben bu armaya  yakışmıyorum demektir. Bu da bir "kendini klüpten üstün görme"  sendromudur. Bu sendromların tek sorumlusu yönetimdir. Futbolcuyla  profesyonel anlamda kurulması gereken mesafeli diyolog ne yazık ki bizim  klüpte kanki,eş,dost,abi muhabetine dönüşmüştür. 
             Biraz da yönetimin işlerine değinirsek, yine bir transfer sezonu yine  bir mücadele. Bu transfer döneminde beni asıl üzen şey, sessizlik değil,  yapılan fakir edebiyatıdır. Başkan olmadan önce kanallarda alenen para  toplayan bir adamın GS'nin başkanı olmasını içime hiç mi hiç  sindiremedim. Bu işler kapalı kapılar ardından yapılır. Alenen yapılarak  klüp küçük düşürülmez. Yani kısaca demek istediğim GS camiası içinde mali olarak güçlü  hiçkimsenin yönetimde olmamasıdır. Bu kişi bazında mali güçsüzlük artık  Galatasaray yönetimlerini oluşturan kadrolarda bir gelenek haline  gelmiştir. Bizim klüplerimizi Manu, Barca modelleri ile yönetemezsiniz. O  ülkedeki insanların (taraftarların) mali güçleri ile bizim ülkemizdeki  insanların mali güçleri arasında çok fark var. Örneğin İspanya veya  İngiltere'de stada gelen seyirci,aldığı lisanlı ürünlerle,kombineleri  veya maç biletleri ile yıllık olarak 1000-2000 euro arasında klübe maddi  katkı sağlıyor. Ama bu, bizim ülkemizde oldukça düşük seviyede...Bu  yüzden bizim ülkede büyük klüplerin yöneticileri sıkışan nakit akışını  kendi katkısı ile düzenleyebilecek maddi güce sahip  olmalılar.  Özellikle yöneticiler, ekonomi dergilerine demeç verip "bu sene  transfere 5 milyon tl ayırdık" diyerek klüple, taraftarla dalga  geçmemeliler. Çünkü sportif alanlarda başarı biraz ruh ve sinerji  işidir. Daha sezon başlamadan yapılan böyle komik açıklamalar, ister  istemez camiayı umutsuzluğa düşürür. Asıl değinmek istediğim nokta , bu  sene yeni stad açılacak, klüp 2 senedir dökülüyor, taraftar 3-4 senedir  Şampiyonlar Ligi hayali kuruyor bunlar da yetmezmiş gibi fakir edebiyatı  yaparak, 5 sene öncesinin Bratu'lu,petre'li,inamoto'lu günlere dönüş  izlenimleri veren bir yönetim hedef küçülterek mali anlamda  rahatlayacağını sanıyor. Galatasaray'ın olduğu her alanda başarı  esastır, bu klüp ticari bir şirket gibi yönetilemez. Madem klübün  kasasında para yok veya para, şirket birleşmesi,stad,vb şeyler için ayrılmışsa o zaman devreye bu  klübün yöneticileri girmelidir. Yani iyi futbol için iyi oyuncular, iyi  oyuncular için para şarttır. Bundan 10 sene önceki gelirlerimizle,  önümüzdeki seneleri kıyasladığımız zaman gelirlerimiz hızla artacakken,  bu seneyi öyle böyle geçirelim sonra önümüze bakarız deyip sürekli  tünel,ışık,karanlık temalı cümlelerle taraftarı kandırmamak gerekir. Bu  sene Galatasaray'ın sıçrama senesi olmalıdır. Hem Tv gelirleri, hem stad  gelirleri, hem diğer gelirlerle borçaların ne kadar kısa sürede  kapatılabileceği rahatlıkla görülmektedir. Yani kaz gelecek yerden tavuk  esirgenmez. Bu zaman, maddi imkanları maksimum derecede zorlama  zamanıdır. Çünkü olası bir başarısızlıkta meydan gelecek maddi kayıp ve  umutsuzluk ortamı  külübümüzü 1-2 sene geriye götürür. Gerçekte tünel  var, ışık var tek gerekli olan şey o tüneli geçmek. Tüneli geçmek için  ise çok kaliteli bir kadro şart. Bunun için özellkle 30 milyon euro  civarı bir transfer bütçesi ayrılmalı. Belki son 10 senenin en iyi  kadrosu kurulmalı. Nokta atış değil, başarılı olacağı garantiye yakın  oyuncular alınmalı. Zaten neill,baros ve keita'nın kesin kaldığı  düşünüldüğüne göre ilk 11'e alınacak bir orta saha,bir defans bir de  kaleci olmak üzere toplam 3 çok klas tecrübeli ve kariyerli oyuncular  ile nuri,gökhan,veli,yasin,serdar gibi gurbetçilerle oluşturulacak bir  kadro bu takımı 1 sene içinde zirveye çıkaracaktır. Bu zamanda  nuri,gökhan gelmez laflarını asla kabul etmem, parası verildiği sürece  süper yıldızlar hariç her oyuncu alınır.Bunun en basit örneği Türkiye'ye  gelen Quresma. Mühim olan paradır. Yani 15 oyuncuya 30 milyon  verileceğine toplamda 6-7  kaliteli oyuncuya 30-40 milyon vermek  mantıklı bir iştir. Dediğim gibi ışık zaten var yapılması gereken tüneli  geçmek. Eğer bu riske girilmez ise bu kısır döngü devam eder ve biz  böyle her sene 10-15-10-15 harcıya harcıya başarıya ulaşamayız. Yapılması gereken, yönetimin bir an önce klubün yeni stad ile birlikte  sahip olacağı gücün farkına varması ve ona göre transfler yapıp  şampiyonluğu hedeflemesidir. Bu sene başarılı olunursa, Galatasaray  Türkiye'nin B.münih'i, Lyon'u olabilir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder