20 Haziran 2010 Pazar

Tünel,Işık,Yönetim,Transfer

         
             Son 2 senedir yaşanan başarısızlıklarda ses çıkarmadı bu taraftar. En ufak bir serzeniş bile ihanet olarak algılandı yürüyen ayaklar tarafından. Bu klübün tarihinin farkında olmadan bu formaya layık görülenler bugüne gelmemizde en büyük etkendir. Bu takımın kaptanı, oyuncusu, çalışanı veya top toplayıcısı taraftara küsemez, taraftara küsme gücünü kendinde göremez. Çünkü burası Galatasaray Klübüdür. Sarı ile Kırmızı'yı benimseyen heyecanlı yürekler yani taraftarlar, iyi günde de kötü günde her zaman bu takımın arkasında olmuşlardır. Yeri gelmiş oyuncuları omuzlara almışlardır, yeri gelmiş oyuncuları ıslıklamışlardır. Bu işlerden gocunmak kimsenin hakkı değildir.İşte herşeyin başında , başarısızlıkların temelinde "kendini klübün üzerinde görme" anlayışı yatıyor. Arda'nın vicdanen rahat olması taraftara isyan etmektir. Bir takımın başarısızlığında o takımın kaptanı herkesten önce vicdanen sorumluluk ve rahatsızlık duymalıdır. Ama bu olaylar ne yazık ki bizim klübümüzün futbol takımı kaptanı için geçerli değil. Servet'in sezon sonu açıklamaları da aynı kurguyla paralellik göstermektedir. "Beni Rijkaard istemesin, ben gideyim" demek , ben bu armaya yakışmıyorum demektir. Bu da bir "kendini klüpten üstün görme" sendromudur. Bu sendromların tek sorumlusu yönetimdir. Futbolcuyla profesyonel anlamda kurulması gereken mesafeli diyolog ne yazık ki bizim klüpte kanki,eş,dost,abi muhabetine dönüşmüştür.

             Biraz da yönetimin işlerine değinirsek, yine bir transfer sezonu yine bir mücadele. Bu transfer döneminde beni asıl üzen şey, sessizlik değil, yapılan fakir edebiyatıdır. Başkan olmadan önce kanallarda alenen para toplayan bir adamın GS'nin başkanı olmasını içime hiç mi hiç sindiremedim. Bu işler kapalı kapılar ardından yapılır. Alenen yapılarak klüp küçük düşürülmez. Yani kısaca demek istediğim GS camiası içinde mali olarak güçlü hiçkimsenin yönetimde olmamasıdır. Bu kişi bazında mali güçsüzlük artık Galatasaray yönetimlerini oluşturan kadrolarda bir gelenek haline gelmiştir. Bizim klüplerimizi Manu, Barca modelleri ile yönetemezsiniz. O ülkedeki insanların (taraftarların) mali güçleri ile bizim ülkemizdeki insanların mali güçleri arasında çok fark var. Örneğin İspanya veya İngiltere'de stada gelen seyirci,aldığı lisanlı ürünlerle,kombineleri veya maç biletleri ile yıllık olarak 1000-2000 euro arasında klübe maddi katkı sağlıyor. Ama bu, bizim ülkemizde oldukça düşük seviyede...Bu yüzden bizim ülkede büyük klüplerin yöneticileri sıkışan nakit akışını kendi katkısı ile düzenleyebilecek maddi güce sahip olmalılar. Özellikle yöneticiler, ekonomi dergilerine demeç verip "bu sene transfere 5 milyon tl ayırdık" diyerek klüple, taraftarla dalga geçmemeliler. Çünkü sportif alanlarda başarı biraz ruh ve sinerji işidir. Daha sezon başlamadan yapılan böyle komik açıklamalar, ister istemez camiayı umutsuzluğa düşürür. Asıl değinmek istediğim nokta , bu sene yeni stad açılacak, klüp 2 senedir dökülüyor, taraftar 3-4 senedir Şampiyonlar Ligi hayali kuruyor bunlar da yetmezmiş gibi fakir edebiyatı yaparak, 5 sene öncesinin Bratu'lu,petre'li,inamoto'lu günlere dönüş izlenimleri veren bir yönetim hedef küçülterek mali anlamda rahatlayacağını sanıyor. Galatasaray'ın olduğu her alanda başarı esastır, bu klüp ticari bir şirket gibi yönetilemez. Madem klübün kasasında para yok veya para, şirket birleşmesi,stad,vb şeyler için ayrılmışsa o zaman devreye bu klübün yöneticileri girmelidir. Yani iyi futbol için iyi oyuncular, iyi oyuncular için para şarttır. Bundan 10 sene önceki gelirlerimizle, önümüzdeki seneleri kıyasladığımız zaman gelirlerimiz hızla artacakken, bu seneyi öyle böyle geçirelim sonra önümüze bakarız deyip sürekli tünel,ışık,karanlık temalı cümlelerle taraftarı kandırmamak gerekir. Bu sene Galatasaray'ın sıçrama senesi olmalıdır. Hem Tv gelirleri, hem stad gelirleri, hem diğer gelirlerle borçaların ne kadar kısa sürede kapatılabileceği rahatlıkla görülmektedir. Yani kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. Bu zaman, maddi imkanları maksimum derecede zorlama zamanıdır. Çünkü olası bir başarısızlıkta meydan gelecek maddi kayıp ve umutsuzluk ortamı külübümüzü 1-2 sene geriye götürür. Gerçekte tünel var, ışık var tek gerekli olan şey o tüneli geçmek. Tüneli geçmek için ise çok kaliteli bir kadro şart. Bunun için özellkle 30 milyon euro civarı bir transfer bütçesi ayrılmalı. Belki son 10 senenin en iyi kadrosu kurulmalı. Nokta atış değil, başarılı olacağı garantiye yakın oyuncular alınmalı. Zaten neill,baros ve keita'nın kesin kaldığı düşünüldüğüne göre ilk 11'e alınacak bir orta saha,bir defans bir de kaleci olmak üzere toplam 3 çok klas tecrübeli ve kariyerli oyuncular ile nuri,gökhan,veli,yasin,serdar gibi gurbetçilerle oluşturulacak bir kadro bu takımı 1 sene içinde zirveye çıkaracaktır. Bu zamanda nuri,gökhan gelmez laflarını asla kabul etmem, parası verildiği sürece süper yıldızlar hariç her oyuncu alınır.Bunun en basit örneği Türkiye'ye gelen Quresma. Mühim olan paradır. Yani 15 oyuncuya 30 milyon verileceğine toplamda 6-7 kaliteli oyuncuya 30-40 milyon vermek mantıklı bir iştir. Dediğim gibi ışık zaten var yapılması gereken tüneli geçmek. Eğer bu riske girilmez ise bu kısır döngü devam eder ve biz böyle her sene 10-15-10-15 harcıya harcıya başarıya ulaşamayız. Yapılması gereken, yönetimin bir an önce klubün yeni stad ile birlikte sahip olacağı gücün farkına varması ve ona göre transfler yapıp şampiyonluğu hedeflemesidir. Bu sene başarılı olunursa, Galatasaray Türkiye'nin B.münih'i, Lyon'u olabilir.

12 Haziran 2010 Cumartesi

Gündem


 
        İşlerim nedeniyle uzun zamandır blog'a yazı yazamıyordum. Gerek Dünya kupasının başlamış olması,gerek transfer sezonun açılması sebebiyle gündemle alakalı bir iki şey karalamak istedim.
           Öncelikle Dünya kupası son derece sönük başladı. Zaten 4 senede bir olan bu futbol ziyafetini, hangi aklı selim kişiler G.Afrika gibi geri kalmış bir ülkede düzenlenmesine karar verdiler anlamak mümkün değil. Vuvuzela denilen o iğrenç alet  resmen maçların içine etti. Tv'yi açıyorum sanki arı sürüsü vızıldıyor. Maç da sessiz seyredilmiyor. Kesinlikle bu aletlerin maçlara sokulmaması lazım. Aslında sorun onu çalıp, rahatsız olmayanda. Bu aletlerle bir şekilde kafa mı buluyorlar veya kafaları iyi iken mi çalıyorlar anlamış değilim. Ayrıca maçlardan izlediğim kadarı ile herkes kendine oynama çabası içinde. Yani Dünya kupası ruhu kesinlikle yok. Para canlısı  futbolcular , biran önce bol sıfırlı kontratları imzalama derdine düşmüş, hemen birkaç menejerin gözünü boyamaya çalışıyolar. Adını sanını duymadığım futbolcuklara bakıyorum, saçlar artistik, havalar on posta , futbol bitmiş herkes imaj derdine düşmüş.Adamlar daha nerede oynadıklarının farkında değil. Dünya kupasına çıkan oyuncuların gözlerinde biraz heyecan biraz telaş olur.
          Gelelim bizim futbola, Bursaspor ilahi adaletin sayesinde şampiyon oldu. Şampiyonluk maçı öncesi girdiğim kayıt, gecenin bi saatinde içime doğmuş bir olaydır. Tabii anons sıkandalı ile birlikte şampiyonluğun
son maçta 2.kez kaybedilmesi, "Fener'in büyüklüğünün başka bir büyüklük olduğunu(!)" resmen gösterdi. Fenerliler : "Siz niye seviniyorsunuz?". "Bakın size 10 puan fark atmışız." diye kendilerini avutuyorlar.(avutma kpss deneme sınavlarından birinde soru olarak çıktı).Bu duruma bir açıklama gereği duyuyorum. Uleyn buralara kadar top oynayarak mı geldiniz? GS maçından beri kaleci,hakem,şanş  bermuda üçgeninde bata çıka son maça kadar geldiniz. Tabii adamlar medya gücününü öyle güzel kullanıyorlar ki , gazetelere bakıp,maçları da aynı paralellikle izleyen insanlar, fenerin bir anda gezegen futbolu oynadığını zannetmeye başladılar. Buna en güzel cevap ilk önce Trabzonsporla kupa maçında verildi ki o maçta koskoca fener(!) iki tane pas yapamadı. Ama aslında bu takımın alexspor olduğunu, alex herzamanki gibi kurnaz ve çok güzel bir golle hatırlattı.O kadar kötü futbola rağmen neredeyse 28 yıllık kabusu alex'in attığı golle sonlandıracaklardı. Ama olmadı.Niye? Uleyn bu adamlar ne zaman futbol oynadılar ki? Gelelim şampiyonluk maçına, hani sözde Trabzon'un çok iyi oynadığı iddaa edilen maça. Futbolu ,futbol için izleyenler kupa maçındaki trabzon ile lig maçındaki trabzon arasındaki farkın dağlar kadar olduğunu ilk 5 dakika içinde görebilirlerdi. Resmen Trabzon uyuyarak maç oynadı, ne bir koşu,ne bir pres ne ayağa paslaşmalar.Hiçbiri yoktu. Sadece 2 şey vardı.20'ye yakın gol pozisyonu ve atılan 1 gol. Lütfen kimse fener'in şampiyonluğu kaçırmasını  trabzona bağlamasın, bağlıyan varsa zaten futboldan uzak dursun. Belki Onur için ayrı bir parantez açılabilir. Gerçekten muhteşem kurtarışlarla bırakın 2.golü, adam farkı önledi. Tabii Trabzon maçından önceki maçlarda fenerin attığı golleri herkes biliyor. O yüzden fener taraftarı Onur'un kurtarışlarını yadırgamış olabilirler. Penaltı noktalarının kazıldığı, hakeme 4 futbolcunun koşarak itirazlarının olduğu, lenslerini unutan kalecilerin üstün hizmetleri ile fenerin son haftaya kadar takibini sürdürdüğü şampiyonluk mücadelesi, Bursaspor'un şampiyonluğu ile sona erdi. Herkese hayırlı uğurlu olsun.
          Biraz da transfer gündemine değineyim. Öncellikle fener'in şampiyonluğu kaybetmesi üzerine rüştü'ye atılan iftiralar herzaman ki gibi gündemi değiştirmeye yönelik oyunların birincisi idi. İkinci oyun ise perşembe günü fener'in stoch transferi ile sergilendi. 1 aydır GS'nin görüşme yaptığı oyuncuya GS'nin verdiğinin 2 katı para vererek medya'da "işte GS, fener'den gol yedi" manşetleri attırmaya yönelik son derece amatörce bir oyundu bu. Klübe yakın kaynaklardan,gazeteci abilerimizden stoch gibi bir oyuncuya 9 milyon euro bonservis, 3 milyon euro yıllık ücret ödendiğini öğreniyoruz. Yaw bu mu transferi başarısı, bu mu GS'nin yediği gol. 1 ay önce adını kimsenin bilmediği oyuncuyu 2 günde dünya starı yaptı fener medyası. Aynı Guiza transferinde olduğu gibi. Bir oyuncu düşünün, Türkiye'de 3 büyükler dışında bir takımda kiralık olarak süper futbol oynasın, sene sonu geldiğinde bu takım Türkiye'de şampiyon olsun.Ve bu ülkede 3 büyükler de transfer sezonunda bu adamla ilgilenmesin. Olur mu böyle bişey? Hollanda'da 1 sezondur stoch'u seyreden  PSV ve AJAX gibi yetenek avcıları ile ünlü klüpler niye bu oyuncuyu kadrolarına katmadılar. Transfer bütçeleri mi yetmedi yoksa? Kimsenin parası yok bi fenerin parası var. Bak sen şu işe. Stoch'u bir kere dahi izlemeden yorum yapan yorumcular,blog yazarları türedi etrafta. Stoch hızı ve çabukluğu ile gündeme geldi. Stoch kesinlikle birebirde kolay adam eksiltebilen, pas tercihlerini doğru yapabilen, ve aynı zamanda iyi şut atabilen bir oyuncu değil. Hızlı ve mücadeleci. Ama  zihnen sahip olduğu mücadeleci anlayış için fizik yapsı son derece yetersiz. Hele ki Süper lig için. O yüzden kimse fener medyasının dolduruşlarına gelmesin. Stoch 9 milyon euroluk adam olsa, fener menejeriyle bile görüşemezdi. yani fener'e bırakmazlardı. Bana göre GS'deki okan'ın daha hareketli versiyonu. Faydalı olabilir ama kesinlikle keita'nın verdiği katkının dörtte birini bile veremez. Türkiye'de kanat oyuncuları başarılı olabilmeleri için yüksek fiziksel dirence sahip olmaları gerekir. Hatta iddaa ediyorum sol açıkta gene boral oynayacaktır gelecek seneye. O yüzden erkenden gülme alışkanlığı feneri hep en son ağlayan sendromuna sokuyor. Bkz anelka,carlos,guiza,stoch ve niceleri. Demek istediğim Türkiye'de top oynamak için başka dinamikler gerekiyor. Ederinin üzerine para verilip alınan oyunculardan bu ülke takımları şu zamana kadar hiçbir yarar görmedi. Stoch kendisine verilen bu paralar bile şaşırmıştır. Ben neymişim demiştir. Galatasaray'ın transferler gündemine ayrı bir başlıkta daha sonra değineceğim. Sağlıcakla kalın.